The monument was erected in honor of the eminent philosopher.
- Anıt seçkin filozof onuruna dikilmiştir.
Dancing is a perpendicular expression of a horizontal desire.
- Dans, yatay arzunun dikey bir ifadesidir.
An empty bag can't stand upright.
- Boş torba dik duramaz.
She stood bolt upright.
- O civatayı dik durdurdu.
Watch your step. The stairs are steep.
- Adımına dikkat et, merdivenler diktir.
We climbed the steep slope.
- Dik bir yamaca tırmandık.
Keep away from the vertical cliff! she shouted.
- Dikey kayalıklardan uzak durun! o bağırdı.
The cliff is almost vertical.
- Uçurum neredeyse diktir.
This monument was erected in February, 1985.
- Bu anıt, Şubat 1985'te dikildi.
An immense monument was erected in honor of the eminent philosopher.
- Büyük filozofun şerefine muazzam bir anıt dikildi.
Everyone's eyes were fixed upon her.
- Herkesin gözleri ona dikildi.
He fixed his eyes on me.
- Gözlerini bana dikti.
Mother transplanted the flowers to the garden.
- Annem çiçekleri bahçeye dikti.
Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch.
- Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.
Tom made a list of potential problems that we should watch out for.
- Tom dikkat etmemiz gereken potansiyel sorunların bir listesini yaptı.
You should look out for potholes when driving.
- Araba sürerken çukurlara dikkat etmelisin.
Would you sew a button on my shirt?
- Gömleğime bir düğme diker misin?
There is a sewing machine and an ironing board in the room where Tom used to sleep.
- Tom'un eskiden uyuduğu odada bir dikiş makinesi ve bir ütü masası var.
She is sewing a dress.
- O bir elbise dikiyor.
There is a sewing machine and an ironing board in the room where Tom used to sleep.
- Tom'un eskiden uyuduğu odada bir dikiş makinesi ve bir ütü masası var.
How beautiful my sewn drapes are.
- Dikili perdelerim ne kadar güzel.
Mary sewed her own costume.
- Mary kendi kostümünü dikti.
She sewed a button on her coat.
- O, ceketine bir düğme dikti.
Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch.
- Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.
Mother transplanted the flowers to the garden.
- Annem çiçekleri bahçeye dikti.
Do you have a needle to sew on these buttons?
- Bu düğmeleri dikmek için bir iğnen var mı?
Can you sew on these buttons for me?
- Sen bu düğmeleri benim için dikebilir misin?
The doctor gave him four stitches.
- Doktor ona dört dikiş attı.
I think Tom needs stitches.
- Sanırım Tom'un dikişlere ihtiyacı var.
Tom is listening intently.
- Tom dikkatle dinliyor.
Tom listened intently.
- Tom dikkatle dinledi.
The higher we climbed, the steeper became the mountain.
- Ne kadar yükseğe tırmanırsak dağlar o kadar dik olur.
In order to make us and everyone else remember this day, I ask everyone to plant a tree with us.
- Bize ve başka herkese bu günü hatırlatmak için, bizimle birlikte herkese bir ağaç dikmesini rica ediyorum.
About a dozen trees had soon been planted.
- Yaklaşık bir düzine ağaç kısa sürede dikilmişti.
Tom's a stiff-necked old man.
- Tom dik kafalı yaşlı bir adam.
Sami looked Layla straight in the eye.
- Sami, Leyla'ya dik dik baktı.
It is hard for an empty sack to stand straight.
- Boş bir çuvalın dik durması zordur.
This morning at the station, her attention was caught by a poster with bold letters.
- Bu sabah istasyonda, kalın harfli bir afiş onun dikkatini çekti.
The boxes are rectangular, not square.
- Kutular dikdörtgendir, kare değil.
A square is both a rectangle and a rhombus.
- Bir kare hem dikdörtgen hem de eşkenar dörtgendir.