dikilebilir

listen to the pronunciation of dikilebilir
Турецкий язык - Английский Язык
erectile
erectable
dik
perpendicular

Dancing is a perpendicular expression of a horizontal desire. - Dans, yatay arzunun dikey bir ifadesidir.

dik
upright

An empty bag can't stand upright. - Boş torba dik duramaz.

She stood bolt upright. - O civatayı dik durdurdu.

dik
steep

We climbed the steep slope. - Dik bir yamaca tırmandık.

Watch your step. The stairs are steep. - Adımına dikkat et, merdivenler diktir.

dik
{s} vertical

Keep away from the vertical cliff! she shouted. - Dikey kayalıklardan uzak durun! o bağırdı.

The cliff is almost vertical. - Uçurum neredeyse diktir.

dikilebilir fide
bedding plant
dik
erect

They erected a statue in memory of Gandhi. - Onlar Gandhi'nin anısına bir heykel diktiler.

This monument was erected in February, 1985. - Bu anıt, Şubat 1985'te dikildi.

dik
(Biyokimya) longitudinal
dik
perpendicular to
dik
fixed

Everyone's eyes were fixed upon her. - Herkesin gözleri ona dikildi.

He fixed his eyes on me. - Gözlerini bana dikti.

dik
abrupt
dik
scarped
dik
{f} potting
dik
stick up
dik
{f} transplanted

Mother transplanted the flowers to the garden. - Annem çiçekleri bahçeye dikti.

Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch. - Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.

dik
{f} pot

Tom gave Mary a potted plant. - Tom Mary'ye saksıya dikilmiş bir bitki verdi.

While driving, mind the potholes. - Araba sürerken, çukurlara dikkat et.

dik
sew

There is a sewing machine and an ironing board in the room where Tom used to sleep. - Tom'un eskiden uyuduğu odada bir dikiş makinesi ve bir ütü masası var.

Mom was busy with her sewing. - Annem dikiş işleriyle meşguldü.

dik
{f} sewing

Mom was busy with her sewing. - Annem dikiş işleriyle meşguldü.

She is sewing a dress. - O bir elbise dikiyor.

dik
{f} stitching
dik
endwise
dik
{f} sewn

How beautiful my sewn drapes are. - Dikili perdelerim ne kadar güzel.

dik
{f} sewed

Tom sewed the button back on his shirt. - Tom düğmeyi gömleğine geri dikti.

She sewed a button on her coat. - O, ceketine bir düğme dikti.

dik
transplant

Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch. - Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.

Mother transplanted the flowers to the garden. - Annem çiçekleri bahçeye dikti.

dik
endways
dik
{f} transplanting
dik
{f} suture
dik
sew on

Do you have a needle to sew on these buttons? - Bu düğmeleri dikmek için bir iğnen var mı?

Can you sew on these buttons for me? - Sen bu düğmeleri benim için dikebilir misin?

dik
{f} stitch

The doctor gave her four stitches. - Doktor ona dört dikiş attı.

She needed five stitches. - Ona beş dikiş atıldı.

dik
implant
dik
{f} suturing
dik
intent

Tom stared at Mary intently. - Tom dikkatle Mary'ye baktı.

She watched the birds intently and joyfully. - Kuşları dikkatle ve sevinçle izledi.

dik
{s} up
dik
{s} arduous
dik
steeper

The higher we climbed, the steeper became the mountain. - Ne kadar yükseğe tırmanırsak dağlar o kadar dik olur.

dik
{f} plant

The gardener planted a rose tree in the middle of the garden. - Bahçıvan bahçenin ortasına bir gül ağacı dikti.

Planting forests is good for the environment. - Ormanların dikimi çevre için iyidir.

dik
precipitous
dik
sheer
dik
straight, upright, erect (in standing)
dik
(açı) right
dik
rapid
dik
(Geometri) right
dik
stiff

Tom's a stiff-necked old man. - Tom dik kafalı yaşlı bir adam.

dik
sharp, biting (remark)
dik
bluff
dik
upstanding
dik
straight

It is hard for an empty sack to stand straight. - Boş bir çuvalın dik durması zordur.

In hopes of attaining superhuman powers, Christopher Columbus once stared at the sun for five minutes straight. It didn't work. - İnsanüstü güçlere ulaşmak umuduyla, Kristof Kolomb bir zamanlar beş dakika güneşe doğruca dik dik baktı.İşe yaramadı.

dik
uprightly
dik
bold

This morning at the station, her attention was caught by a poster with bold letters. - Bu sabah istasyonda, kalın harfli bir afiş onun dikkatini çekti.

dik
perpendicular, vertical; straight, upright, erect; steep, rapid, precepitous; intent, fixed, penetrating; right
dik
fixed, penetrating, intent (look)
dik
(saç) rough
dik
jagged
dik
stand up
dik
square

This box is square, not rectangular. - Bu kutu kare, dikdörtgen değil.

If a triangle has two right angles, it's a square missing one side. - Bir üçgenin iki dik açısı varsa, o bir kenarı eksik bir karedir.

dik
horny
dik
darn
dik
standup
dik
plumb
dik
endlong
dik
darning
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение dikilebilir в Турецкий язык Турецкий язык словарь

DÎK
(Osmanlı Dönemi) Darlık, sıkıntı. Gam. Kalbe sıkıntı veren
DİK
(Osmanlı Dönemi) Horoz
dik
Sert, kalın, tok
dik
Yatay bir düzleme göre yer çekimi doğrultusunda bulunan, eğik olmayan
dik
Birbirine dikey olan doğrulardan oluşmuş
dik
Ters, aksi
dik
Horoz
dik
Yatay bir düzleme göre yer çekimi doğrultusunda bulunan, eğik olmayan: "Sağlam yapılı, dik duruşlu bir gençti o yıllarda."- N. Cumalı
dik
Sert
dik
Yatık durmayan, sert
dik
Eğimi dike yakın olan: "Dik bir dereye indiler."- Ö. Seyfettin
dik
Buğday tanesine keşkekliğe çeviren su değirmeni
dik
Derin duvar
dik
Sert (bakış)
dik
Kaba, yersiz (davranış): "Kaba denilecek kadar ani ve dik bir davranışla halasını bıraktı ve kalktı."- H. E. Adıvar
dik
Sert, kalın, tok (ses): "Sesi dik ve küstahtı, söylediklerini aşağı salonda bekleşen komşular işittiler."- A. İlhan
dik
Ters, aksi (söz)
dik
Kaba, yersiz
dik
Eğimi dike yakın olan
dikilebilir
Избранное