Dancing is a perpendicular expression of a horizontal desire.
- Dans, yatay arzunun dikey bir ifadesidir.
She stood bolt upright.
- O civatayı dik durdurdu.
An empty bag can't stand upright.
- Boş torba dik duramaz.
He stared at the steep slope.
- O, dik yamaca bakakaldı.
Watch your step. The stairs are steep.
- Adımına dikkat et, merdivenler diktir.
The cliff is almost vertical.
- Uçurum neredeyse diktir.
He drew some vertical lines on the paper.
- Kağıt üzerinde bazı dikey çizgiler çizdi.
This statue was erected ten years ago.
- Bu anıt on yıl önce dikildi.
They erected a statue in memory of Gandhi.
- Onlar Gandhi'nin anısına bir heykel diktiler.
Everyone's eyes were fixed upon her.
- Herkesin gözleri ona dikildi.
He fixed his eyes on me.
- Gözlerini bana dikti.
Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch.
- Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.
Mother transplanted the flowers to the garden.
- Annem çiçekleri bahçeye dikti.
While driving, mind the potholes.
- Araba sürerken, çukurlara dikkat et.
Tom made a list of potential problems that we should watch out for.
- Tom dikkat etmemiz gereken potansiyel sorunların bir listesini yaptı.
I'm learning to sew so that I can make myself a dress.
- Kendime bir elbise yapabileyim diye dikiş dikmeyi öğreniyorum.
Mom was busy with her sewing.
- Annem dikiş işleriyle meşguldü.
Mom was busy with her sewing.
- Annem dikiş işleriyle meşguldü.
There is a sewing machine and an ironing board in the room where Tom used to sleep.
- Tom'un eskiden uyuduğu odada bir dikiş makinesi ve bir ütü masası var.
How beautiful my sewn drapes are.
- Dikili perdelerim ne kadar güzel.
Tom sewed the button back on his shirt.
- Tom düğmeyi gömleğine geri dikti.
Mary sewed her own costume.
- Mary kendi kostümünü dikti.
Mother transplanted the flowers to the garden.
- Annem çiçekleri bahçeye dikti.
Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch.
- Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.
Can you sew on these buttons for me?
- Sen bu düğmeleri benim için dikebilir misin?
Do you have a needle to sew on these buttons?
- Bu düğmeleri dikmek için bir iğnen var mı?
The doctor gave her four stitches.
- Doktor ona dört dikiş attı.
The doctor gave him four stitches.
- Doktor ona dört dikiş attı.
Tom stared at Mary intently.
- Tom dikkatle Mary'ye baktı.
Everyone but Tom listened intently.
- Tom'dan başka herkes dikkatle dinledi.
The higher we climbed, the steeper became the mountain.
- Ne kadar yükseğe tırmanırsak dağlar o kadar dik olur.
In order to make us and everyone else remember this day, I ask everyone to plant a tree with us.
- Bize ve başka herkese bu günü hatırlatmak için, bizimle birlikte herkese bir ağaç dikmesini rica ediyorum.
About a dozen trees had soon been planted.
- Yaklaşık bir düzine ağaç kısa sürede dikilmişti.
Tom's a stiff-necked old man.
- Tom dik kafalı yaşlı bir adam.
It is hard for an empty sack to stand straight.
- Boş bir çuvalın dik durması zordur.
Sami looked Layla straight in the eye.
- Sami, Leyla'ya dik dik baktı.
This morning at the station, her attention was caught by a poster with bold letters.
- Bu sabah istasyonda, kalın harfli bir afiş onun dikkatini çekti.
This box is square, not rectangular.
- Bu kutu kare, dikdörtgen değil.
If a triangle has two right angles, it's a square missing one side.
- Bir üçgenin iki dik açısı varsa, o bir kenarı eksik bir karedir.