Every rose has its thorn.
- Her gülün dikeni vardır.
Time withers the roses, but wears down the thorns.
- Zaman gülleri soldurur, fakat dikenleri kırar.
The terrible scene sent shivers down his spine.
- Korkunç sahne onun tüylerini diken diken etti.
Do you know why cacti have spines?
- Neden kaktüslerin dikenleri olduğunu biliyor musun?
Tom crawled under barbed wire.
- Tom dikenli tel altında süründü.
My coat got caught on a barb on the barbed wire.
- Benim ceket dikenli tel üzerinde bir diken üzerinde yakalandı.
The question of free will is a prickly conundrum to religion.
- Özgür irade sorunu din için bir dikenli bir bilmece.
There's no plant more prickly than a thistle.
- Devedikenden daha dikenli bir bitki yoktur.