Tom farklı olmak istiyor.
- Tom wants to be different.
Sadece farklı olmak istiyorum.
- I just want to be different.
Yasalar ABD'de eyaletten eyalete değişiklik göstermektedir.
- Laws differ from state to state in the United States.
Öğretmenimiz ayrıca düğününün diğer insanlarınki ile aynı olmayacağını söyledi;biz nasıl farklı olacağını sorduk fakat o söylemedi.
- Our teacher also said that her wedding wouldn't be the same as other people's; we asked how it would be different, but she didn't say.
Onun benimkinden farklı olan bir fikri var.
- She has a view that is different from mine.
Değişik ülkelerden geliyoruz.
- We come from different countries.
Birbiri ardına değişik türde yiyecekler denedi.
- He tried different kinds of foods one after another.
Ben başka herkesten o kadar farklı mıyım?
- Am I that much different from everyone else?
İsa su üzerinde mi yürüdü ve onu şaraba mı dönüştürdü? Hayır bu başka bir konu!
- Did Jesus walk over water and then turn it into wine? No, that's a different story!
Fark bu: o senden daha çok çalışıyor.
- The difference is this: he works harder than you.
İngiliz İngilizcesi ve Amerikan İngilizcesi arasında bazı farklar vardır.
- There are some differences between British English and American English.
Senin fikirlerin benimkinden farklı.
- Your ideas are different from mine.
Farklı dillerde bir sürü cümle ekleyebilirim.
- I can add many sentences in different languages.
Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
- Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
Sofra adabı ülkeden ülkeye farklılık gösterir.
- Table manners differ from country to country.
Üniformalar okuldan okula farklılık gösterir.
- Uniforms differ from school to school.
Tom işleri farklı şekilde yapmalıydı.
- Tom should have done things differently.
Bilim adamları bunu farklı şekilde yorumluyor.
- Scientists interpret it differently.
Senin yaptığından başka türlü yapardım.
- I would do it in a different way than you did.
Senin düşüncenle onunki arasında bir farklılık var mı?
- Is there any difference between your idea and hers?
İnsanların farklılıklarının farkında olması gerekir, ama aynı zamanda onları yaygınlığını da kucaklamalılar.
- People need to be aware of their differences, but also embrace their commonness.
İki şey arasında ince farklar var.
- There are subtle differences between the two things.
Tondaki ince farklar orijinali fotokopiden ayırt eder.
- Subtle differences in tone discriminate the original from the copy.
İki oğlan arasında dikkat çekici farklılıklar vardı.
- Striking differences existed between the two boys.
İnsanların farklılıklarının farkında olması gerekir, ama aynı zamanda onları yaygınlığını da kucaklamalılar.
- People need to be aware of their differences, but also embrace their commonness.
Birçok astronom çeşitli farklı teknikler kullanarak Hubble sabitini ölçmek için çok çalışıyor.
- Many astronomers are working hard to measure the Hubble constant using a variety of different techniques.
Çeşitli farklı yollardan onun evine gidebilirsin.
- You can get to her house in a variety of different ways.
Tom diğer çocuklardan her zaman farklıydı.
- Tom was always different from other children.
O diğer çocuklardan her zaman farklıydı.
- He was always different from other children.
Öğretmenimiz ayrıca düğününün diğer insanlarınki ile aynı olmayacağını söyledi;biz nasıl farklı olacağını sorduk fakat o söylemedi.
- Our teacher also said that her wedding wouldn't be the same as other people's; we asked how it would be different, but she didn't say.
Zehirli sarmaşık ve zehirli meşe bitkiler arasındaki nasıl ayrım yapacağınızı biliyor musunuz?
- Do you know how to differentiate between poison ivy and poison oak plants?
Bu iki ülke arasında önemli farklılıklar var.
- There are significant differences between those two countries.
Tom'un ve benim farklılıklarımız var.
- Tom and I have our differences.
Senin cevabın benimkinden farklıdır.
- Your answer differs from mine.
Fikriniz benimkinden tamamen farklı.
- Your idea differs entirely from mine.
There are three differences between these two pictures.
The line of the horizon was clear and hard against the sky, and in one particular quarter it showed black against a silvery climbing phosphorescence that grew and grew. At last, over the rim of the waiting earth the moon lifted with slow majesty till it swung clear of the horizon and rode off, free of moorings; and once more they began to see surfaces--meadows wide-spread, and quiet gardens, and the river itself from bank to bank, all softly disclosed, all washed clean of mystery and terror, all radiant again as by day, but with a difference that was tremendous.
In any case, poor black respondents living in high-poverty neighborhoods are most likely to view their neighborhood as a single block or block group and to use this definition consistently when asked about different neighborhood characteristics and activities.
Mona is different from Eloise.
Several different scientists all reached this conclusion at about the same time.
Recent research in the field of sociolinguistics and related fields has shown that women and men speak differently.
... destiny over what we install on our computers. Both sides want control, they just differ ...
... it is imaginable that living standards would differ by more than a factor of 100 from where ...