After supper, he studies his lessons for three hours.
- Yemekten sonra, üç saat boyunca, o derslerini çalışır.
With the T.V. on, how can you keep your mind on your studies?
- Açık televizyonla, derslerini nasıl aklında tutabilirsin?
She takes singing and dancing lessons, not to mention swimming and tennis lessons.
- O, müzisyenlik ve dansçılık dersleri alıyor; yüzme ve tenis derslerini saymıyorum.
She takes piano lessons once a week.
- Haftada bir kez piyano dersleri alır.
The lesson is science.
- Dersimiz fen ve teknoloji.
The lesson is science.
- Dersimiz fen bilgisi.
You must not speak Japanese during the class.
- Ders esnasında Japonca konuşmamalısınız.
You must not speak Japanese during the class.
- Ders sırasında Japonca konuşmamalısın.
The lecture starts at 8 o' clock.
- Ders saat 8'de başlar.
I advise you to be careful in making notes for the lecture.
- Dersi not alırken dikkatli olmanızı tavsiye ederim.
English has become my favorite subject.
- İngilizce en sevdiğim ders oldu.
Physics is my weak subject.
- Fizik benim zayıf dersim.
Instructional videos are a key component of many online courses.
- Öğretim videolar birçok çevrim içi derslerin önemli bir bileşenidir.
What's the moral of the story?
- Hikayeden alınacak ders nedir?
What is the moral of the story?
- Hikayenin dersi nedir?
In this school, a period is fifty minutes long.
- Bu okulda bir ders saati elli dakika uzunluğundadır.
Tom went to talk to Mary as soon as the period ended.
- Ders saati biter bitmez Tom Mary ile konuşmaya gitti.
Tom is teaching a class right now.
- Tom şu anda bir sınıfa ders veriyor.
In Flanders between 10 and 20 percent of professors and lecturers teaching in English did not attain the required language level.
- Flandre'da İngilizce olarak ders veren profesör ve öğretim elemanlarının yüzde 10 ila 20 arasındakileri, gerekli dil seviyesine ulaşmadılar.
We should follow his example.
- Biz onun dersini izlemeliyiz.