The deeper we dived, the colder the water got.
- Derine daldıkça, su da soğudu.
As we dive deeper, the water becomes colder.
- Daha derine daldığımız zaman su soğur.
She has a very deep contralto.
deep in debt, deep in the mud.
The roots of this tree go down deep.
- Bu ağacın kökleri derinlere uzanıyor.
Is there any end in sight to the deepening economic crisis?
- Derinleşen ekonomik krizin görünürde bir sonu var mı?
This book profoundly impressed me.
- Bu kitap beni derinden etkiledi.
It had a profound effect on me.
- Benim üzerimde çok derin bir etkisi vardı.
Layla had deep religious convictions.
- Leyla'nın derin dinsel inançları vardı.