Tom went deeper into the cave.
- Tom mağarada daha derine gitti.
The deeper we dived, the colder the water got.
- Derine daldıkça, su da soğudu.
She has a very deep contralto.
deep in debt, deep in the mud.
The pond is 3 meters deep.
- Gölet üç metre derinliğindedir.
Is there any end in sight to the deepening economic crisis?
- Derinleşen ekonomik krizin görünürde bir sonu var mı?
It had a profound effect on me.
- Benim üzerimde çok derin bir etkisi vardı.
This book profoundly impressed me.
- Bu kitap beni derinden etkiledi.
Layla had deep religious convictions.
- Leyla'nın derin dinsel inançları vardı.