A stream flows into the lake.
- Bir dere göle akmaktadır.
The stream is not very swift.
- Dere çok hızlı değil.
He dared not jump over the brook.
- Dereyi atlamaya cesaret edemedi.
In my village, there is a small, narrow footbridge over a brook.
- Benim köyümde, bir dere üzerinde küçük, dar bir yaya köprüsü vardır.
When I was young, I used to go swimming in a nearby creek.
- Gençken yakın bir derede yüzmeye giderdim.
The child's ball fell into the creek.
- Çocuğun topu dereye düştü.
It must be terribly difficult, running her household on her own after divorcing.
- Boşandıktan sonra evinde tek başına koşuşturmak son derece zor olmalı.
Tom runs extremely well.
- Tom son derece iyi koşuyor.
Many passengers suffered third degree burns.
- Birçok yolcu, üçüncü derece yanıklardan muzdaripti.
Thirty-two degrees Fahrenheit! I'm burning up! Poor Mr. Snowman.
- Otuz iki derece Fahrenheit! Yanıyorum! Zavallı Bay Snowman.
Than herde he a voyce sey, ‘Sir Galahad, I se there envyrowne aboute the so many angels that my power may nat deare the!’.