derecelendiren

listen to the pronunciation of derecelendiren
Турецкий язык - Английский Язык
grader
One who belongs to a certain grade at school. Grammatically, first grader is a compound of first grade and -er rather than first and grader, like six-footer

A first grader.

One who grades, or that by means of which grading is done or facilitated
A machine used in construction for flattening large surfaces
The person who grades assignments and tests for a course
{i} one who grades; student in a particular grade at school
a judge who assigns grades to something
usually, an expert that determines the grade of a coin for an independent, third-party grading service
A machine with a centrally located blade that can be angled to cast to either side, with independent hoist control on each side An example of some of the heavy construction equipment the contractor is using at the Horsetooth Dams
A grader is used to inspect potatoes and grade them to determine if they are of an acceptable quality for export A grader can be as simple as a wooden slat with a bag on the end for accepted potatoes or it can be a more complicated conveyor-belt system that moves the potatoes towards the bag at the end as inspection is performed
A piece of heavy equipment used to level or smooth road or other surfaces to the desired gradient
One who belongs to a certain grade at school
derece
degree

The thermometer stood at 15 degrees. - Termometre 15 derecede durdu.

It is ten degrees below zero now. - Şimdi sıcaklık sıfırın altında on derece.

derece
rating

Tom's approval rating is dropping. - Tom'un onay derecesi düşüyor.

derece
extent

The rumor is true to some extent. - Söylenti bir dereceye kadar doğru.

I can understand French to a certain extent. - Belirli bir dereceye kadar Fransızcayı anlayabilirim.

derece
rate
derece
scale

These are graded on a hundred-point scale. - Bunlar yüz puanlık bir ölçekte derecelendirilir.

derece
rank
derece
grade

She's got the best grades. - O en iyi derecelere sahiptir.

Did you grade the tests? - Testleri derecelendirdin mi?

derece
stage
derece
step
derece
(Bilgisayar) deg

She received a doctor's degree. - O bir doktora derecesi aldı.

The thermometer stood at 15 degrees. - Termometre 15 derecede durdu.

derece
degrees

Today, the temperature rose as high as 30 degrees Celsius. - Bugün ısı 30 santigrat dereceye kadar yükseldi.

The exact temperature is 22.68 degrees Celsius. - Kesin sıcaklık 22.68 derece Celsiustur.

derece
(Ticaret) points
derece
temperature

My temperature is 38 degrees. - Benim ısım 38 derecedir.

Today, the temperature rose as high as 30 degrees Celsius. - Bugün ısı 30 santigrat dereceye kadar yükseldi.

derece
point

Under normal conditions, the boiling point of water is 100 degrees Celsius. - Normal şartlar altında, suyun kaynama sıcaklığı 100 santigrat derece.

This is an extremely important point. - Bu son derece önemli bir konu.

derece
range

Because the distance between the Sun and Mars varies, temperatures range from -125 degrees Celsius in the Martian winter to 22 degrees Celsius in the Martian summer. - Güneş ve Mars arasındaki mesafe değiştiği için, sıcaklıklar Mars kışında -125 santigrat derece ile Mars yazında 22 santigrat derece arasında değişir.

derece
level

Water boils at 100 degrees Celsius at sea level. - Su, deniz seviyesinde 100 santigrat derecede kaynar.

Due to overfishing, some fish stocks are now at perilously low levels. - Çok fazla balık avı dolayısıyla, bazı balık stokları şimdi tehlikeli derecede düşük seviyelerde.

derece
remove
derece
degree; rank, grade; extent, point; thermometer
derece
thermometer

The thermometer says it's thirty degrees. - Termometre otuz derece olduğunu söylüyor.

The thermometer reads 10 degrees. - Termometre 10 dereceyi gösteriyor.

derece
clinical thermometer
derece
gradation
derece
pitch
derece
States
derece
rank, degree, grade
derece
standard
derece
so ... (that)
derece
degree , grade
derece
{i} measure

The austerity measures that many city governments have implemented are hugely unpopular. - Pek çok kent yöneticilerinin uyguladığı kemer sıkma politikası son derece sevimsizdir.

derece
notch
derece
chop
derece
regulo
derece
stending
derece
dignity
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение derecelendiren в Турецкий язык Турецкий язык словарь

DERECE
(Osmanlı Dönemi) (C.: Derecât) Yukarıya çıkacak basamak
DERECE
(Osmanlı Dönemi) Dairenin bölündüğü dilim. 360 kısmın beheri ki, açıları ölçmeye yarar
DERECE
(Osmanlı Dönemi) Miktar, rütbe
DERECE
(Osmanlı Dönemi) Termometrenin bölündüğü kısımların beheri. Mertebe, paye
Derece
(Osmanlı Dönemi) SÜLLEM
Derece
(Osmanlı Dönemi) REYM
Derece
(Osmanlı Dönemi) SURE
Derece
grado
Derece
tabaka
derece
Sporda başarı gösterme
derece
Bir süreç içindeki durumlardan her biri, basamak, aşama, rütbe, mertebe: "Hukuk tahsilini Paris'te bitirmiş, birinci derece diploma almıştı."- Ö. Seyfettin. Ölçü aletlerinin ölçeğinde belirtilmiş bulunan başlıca bölümlerden her biri
derece
Ölçü aletlerinin ölçeğinde belirtilmiş bulunan başlıca bölümlerden her biri
derece
Sıcaklıkölçer, termometre
derece
Başarı gösterme
derece
Bir süreç içindeki durumlardan her biri, basamak, aşama, rütbe, mertebe
derece
Bir çemberin 360'ta birine eşit olan açı birimi
derece
Sıcaklık ölçer, termometre
derece
Denli, kadar: "Beyoğlu'nda bu derece itibar görmemişti."- E. E. Talu
derece
Bir çözeltinin yoğunluğunu ölçmede kullanılan birim
derece
Denli, kadar
derecelendiren
Избранное