These things constitute a balanced meal.
- Bu şeyler dengeli bir öğün oluşturur.
She makes sure that her family eats a balanced diet.
- Ailesinin dengeli bir diyet yaptığından emin.
The French government has launched an online game that challenges taxpayers to balance the national budget.
- Fransız hükümeti, ulusal bütçeyi vergi mükelleflerinin dengelemesi için meydan okuyan online bir oyunu piyasaya sürdü.
Tom regained his balance.
- Tom dengesini yeniden kazandı.
The tail at the rear of the plane provides stability.
- Uçağın arkasındaki kuyruk denge sağlar.
Tom is balancing on a tightrope.
- Tom gergin bir ip üzerinde dengesini sağlamaktadır.
Tom is good at balancing things on his head.
- Tom şeyleri kafasında dengelemekle iyi.
Hey, what are you doing? Don't touch it, or you'll break the balance!
- Hey, ne yapıyorsun? Ona dokunma, yoksa dengeyi bozarsın!
The balance of public opinion remains in his favor.
- Kamu oyu dengesi kendi lehine kalır.