Tom didn't have any hard evidence, but he thought Mary was the one who stole his mother's diamond ring.
- Tom'un sağlam delili yoktu, fakat o, annesinin elmas yüzüğünü çalan kişinin Mary olduğunu düşünüyordu.
No one can be forced to give evidence against himself in court.
- Hiç kimse mahkemede kendi aleyhine delil vermeye zorlanamaz.
So long as you have no proof, this conversation never happened.
- Deliliniz olmadığı sürece bu konuşma hiç olmadı.
No proof was ever found.
- Şimdiye kadar hiçbir delil bulunmadı.
Masturbation leads to insanity.
- Mastürbasyon deliliğe yol açar.
The evidence suggests the opposite is the case.
- Deliller olayın tam tersi olduğuna işaret ediyor.