Onlar altın piyasasını kontrol altına almaya çalıştılar.
- They tried to take control of the gold market.
Bu, piyasadaki en iyi amplifikatör.
- This is the best amplifier on the market.
Çarşıdaki bir arkadaş, sandıktaki paradan daha iyidir.
- A friend in the market is better than money in the chest.
O, pazarlama bölümü yöneticisidir.
- He is the manager of the marketing department.
Düşen faiz oranları otomobil pazarını canlandırdı.
- Falling interest rates have stimulated the automobile market.
Tom şu anda alışverişe mi gidiyor?
- Is Tom going to the market right now?
Doğrudan pazarlama insanların evden alışveriş yapmasını sağlayan bir yoldur.
- Direct marketing is a means of allowing people to shop from home.
O, borsada bir servet kaybetti.
- He lost a fortune in the stock market.
New York'ta Ekim 1987 borsa krizi hâlâ etkili bir şekilde hatırlanmaktadır.
- The stock market crash of October 1987 in New York is still vividly remembered.
O, satmak için sığır besler.
- He breeds cattle for market.
Çalışarak, pazarlarımızı genişletebiliriz.
- With work, we can expand our markets.
İhracat pazarlarında rekabet gücünün güçlendirilmesi acil bir ihtiyaçtır.
- The strengthening of competitiveness on export markets is an urgent need.