The value of the painting was estimated at several million dollars.
- Resmin tahmini değeri birkaç milyon dolar.
Jefferson believed firmly in the value of education.
- Jefferson eğitimin değerine kesin olarak inanıyordu.
I agree with your assessment.
- Ben değerlendirmenize katılıyorum.
I think that's an accurate assessment.
- Onun doğru bir değerlendirme olduğunu düşünüyorum.
I want a full evaluation as soon as possible.
- En kısa sürede tam bir değerlendirme istiyorum.
Evaluations are important.
- Değerlendirmeler önemlidir.
The museum is worth a visit.
- Müze görülmeye değer.
Do you think this book is worth reading?
- Bu kitabın okumaya değer olacağını düşünüyor musun?
That requires careful consideration.
- Bu dikkatli bir değerlendirme gerektirir.
I don't think it's worth the price they're asking.
- Bunun onların istedikleri fiyata değer olduğunu sanmıyorum.
The price is kind of high, but it's worth it.
- Fiyat biraz yüksek ama buna değer.
The thought of rating people by attractiveness does not seem fair to me.
- Çekicilikle insanları değerlendirme düşüncesi benim için adil görünmüyor.
The value of the dollar declines as the rate of inflation rises.
- Doların değeri enflasyonun yükselme oranında düşer.
How would you rate that?
- Bunu nasıl değerlendirirdin?
Valuation is not always objective.
- Değerlendirme her zaman objektif değildir.
To do good to others is a meritorious act; to hurt others is a sin.
- Başkalarına iyilik etmek değerli bir harekettir; başkalarını incitmek bir günahtır.
It is worthwhile considering what it is that makes people happy.
- İnsanları mutlu eden şeyin ne olduğunu düşünmeye değer.
I think what Tom is doing is worthwhile.
- Bence Tom'un yaptığı zahmete değer.
Your suggestion amounts to an order.
- Öneriniz emir değerindedir.
Valuation is not always objective.
- Değerlendirme her zaman objektif değildir.
Water is as precious as air.
- Su da hava kadar değerlidir.
All socks are very precious.
- Tüm çoraplar çok değerlidir.
In the desert, water is worth its weight in gold.
- Çölde, suyun ağırlığı altın değerindedir.
Tom and I don't share the same values.
- Tom ve ben aynı değerleri paylaşmayız.
He always values his wife's opinions.
- O, her zaman karısının görüşlerine değer verir.
He has no moral values.
- O hiçbir ahlaki değere sahip değil.
Mary renounced her moral values and became a nihilist.
- Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.
He esteems the professor highly.
- O, profesöre oldukça değer veriyor.
This is the love that esteems others better than oneself.
- Bu başkalarını kendinden daha iyi değer veren sevgidir.
It's difficult to evaluate his ability.
- Onun yeteneğini değerlendirmek zordur.
The teacher had to evaluate all the students.
- Öğretmen tüm öğrencileri değerlendirmek zorunda kaldı.
Many of the user reviews on Amazon are fake.
- Amazon'daki birçok kullanıcı değerlendirmesi sahtedir.
I think this book is worth reading.
- Sanırım bu kitap okumaya değer.
This book is worth reading.
- Bu kitap okumaya değer.
The value of the coins depended on the weight of the metal used.
- Paraların değeri kullanılan metalin ağırlığına bağlıydı.
In the desert, water is worth its weight in gold.
- Çölde, suyun ağırlığı altın değerindedir.
He dreamt one night that he found a beautiful purple flower, and that in the middle of it lay a costly pearl.
- Bir gece rüyasında, güzel mor bir çiçek bulduğunu ve çiçeğin ortasında da değerli bir mücevher bulunduğunu gördü.
Is eating organic food worth what it costs?
- Organik gıda yemek maliyetine değer mi?
In judging his work, we must take his lack of experience into account.
- İşini değerlendirirken, onun deneyim eksikliğini de hesaba katmalıyız.
When a currency depreciates, that has an inflationary effect on the economy of the country of the currency.
- Bir para birimi değer kaybettiği zaman, bu para ülke ekonomisi üzerinde enflasyonist bir etkiye sahiptir.
In several European countries, the current currency is the euro. Its symbol is €. One euro is worth about two Turkish lira.
- Birtakım Avrupa ülkelerinde geçerli para birimi avrodur. Simgesi € şeklindedir. Bir avro yaklaşık iki Türk lirası değerindedir.
This book is worthy of attention.
- Bu kitap dikkate değer.
There was nothing worthy of remark at the fair.
- Fuarda dikkate değer bir şey yoktu.
His performance was worthy of praise.
- Onun gösterisi övgüye değerdi.
There was nothing worthy of remark at the fair.
- Fuarda dikkate değer bir şey yoktu.
Tom figured it was worth a try.
- Tom bunun denemeye değer olduğunu düşündü.
My existence is worthless and meaningless.
- Benim varlığım değersiz ve anlamsız.