A jug fills drop by drop.
- Bir sürahi damla damla doldurur.
We have not had a single drop of rain for two weeks.
- Bizim iki hafta boyunca tek bir damla yağmurumuz olmadı.
No matter how much you hurry your effort is just a drop in the bucket.
- Ne kadar acele edersen et, çaban sadece kovada bir damla.
A raindrop splashed on her cheek.
- Bir yağmur damlası onu yanağına sıçradı.
A trickle of blood ran down his neck.
- Onun boynundan bir damla kan aktı.
The hunter unexpectedly found fresh blood droplets in the snow.
- Avcı beklenmedik bir şekilde karda taze kan damlacıkları buldu.
Droplets are falling on my laptop computer.
- Damlacıklar dizüstü bilgisayarımın üstüne düşüyorlar.
I should have taken my eye drops with me.
- Göz damlamı yanımda getirmeliydim.
All of a sudden, large drops of rain began falling from the dark sky.
- Ansızın büyük yağmur damlaları karanlık gökyüzünden düşmeye başladı.