daha daha

listen to the pronunciation of daha daha
Турецкий язык - Английский Язык
(Konuşma Dili) And so?
az daha
almost

I almost missed the train. - Az daha treni kaçırıyordum.

daha ileri
further

I can't walk any further. - Ben daha ileri yürüyemem.

She can swim further than I can. - O benden daha ileriye yüzebilir.

bir daha
once more
bir kez daha
once more

Please say it once more. - Lütfen onu bir kez daha söyleyin.

Read it once more, please. - Onu bir kez daha okuyun, lütfen.

daha fazla
more

A quartet has one more member than a trio. - Bir dörtlü, bir üçlüden bir üye daha fazladır.

I have no more money in my wallet. - Cüzdanımda daha fazla para yok.

daha az
less

I am less afraid of heights than I was. - Yükseklerden eskisinden daha az korkuyorum.

When I use a word, Humpty Dumpty said, it means just what I choose it to mean - neither more nor less. - Bir kelime kullandığımda,Humpty Dumpty ifade etmek için tam benim seçtiğimi o ifade ediyor-ne daha fazla ne daha az dedi.

daha iyi
better

Nakido is better than Twitter. - Nakido, Twitter'dan daha iyidir.

This is a good book, but that is better. - Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.

daha öte
further
daha şimdiden
already
bir kez daha
once again

France and Britain were at war once again. - Fransa ve İngiltere bir kez daha savaştaydı.

Let's try once again. - Bir kez daha deneyelim.

bir daha
again

I didn't meet him again after that. - Ondan sonra bir daha onunla karşılaşmadım.

I will never fall in love again. - Bir daha asla âşık olmayacağım.

daha
any

I can't take it anymore! I haven't slept for three days! - Artık daha fazla dayanamıyorum! Üç gündür uyumadım!

Any house is better than none. - Herhangi bir ev, hiç olmamasından daha iyidir.

daha önce
previously

I recognized him immediately since we had previously met. - Daha önce tanıştığımız için onu hemen tanıdım.

In which house did you live previously? - Daha önce hangi evde yaşıyordun?

daha fazla
further

Tom had no further questions. - Tom'un daha fazla sorusu yoktu.

We cannot offer a further price reduction under the current circumstances. - Biz, mevcut koşullar altında daha fazla fiyat indirimi teklif edemeyiz.

daha
more, further; yet, still; more, again; plus
daha fazla
any more

Let's take a short rest here. My legs are tired and I can't walk any more. - Burada kısa süre dinlenelim. Bacaklarım yorgun ve ben daha fazla yürüyemiyorum.

She could not put up with the insults any more. - O, hakaretlere daha fazla katlanmadı.

daha
only

So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning. - Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.

You'd be able to do the puzzle if only you had a little bit more patience. - Biraz daha sabırlı olsaydın, bulmacayı yapabilecektin.

daha
over

Tom calculated that he had given Mary over 34,000 dollars in the past six months. - Tom Mary'ye geçen altı ay içinde 34,000 dolardan daha fazla verdiğini hesapladı.

This movement from rural to urban areas has been going on for over two hundred years. - Kırsaldan şehir bölgelerine yapılan bu taşınma iki yüzyıldan daha fazla bir süredir devam etmektedir.

daha
still

Much still remains to be done. - Daha yapılacak çok iş var.

I think I still have time for another cup of coffee. - Ben hâlâ bir fincan daha kahve için zamanımın olduğunu düşünüyorum.

bir daha gözden geçirmek
revise
biraz daha
additional
daha
plus
daha da fazla olma
deal
daha doğrusu
or rather

Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people? - Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?

I don't feel good or rather, I feel terrible. - İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.

daha evvel
earlier

I spoke with Tom earlier today. - Bugün daha evvel Tom'la konuştum.

You should've told me earlier. - Bana daha evvel söylemeliydin.

daha fazla oturmak
outsit
daha ince
thinner

He appeared thinner every day. - O her gün daha ince görünüyordu.

My new phone is thinner than my old phone. - Yeni telefonum eskisinden daha ince.

daha iyi
preferable

It would be preferable for you to surrender. - Teslim olmanız daha iyi olurdu.

Peace is preferable to war. - Barış savaştan daha iyidir.

daha iyi çalmak
outperform
daha kötüsü
worse still
daha küçük
less
daha sonra
subsequently

Tom was subsequently arrested. - Tom daha sonra tutuklandı.

Sami was subsequently murdered. - Sami daha sonra öldürüldü.

daha sonra
1. later; after. 2. afterwards
daha sonra
afterwards

I'll explain afterwards. - Daha sonra açıklayacağım.

Afterwards, he assumed a new identity. - Daha sonra, yeni bir kimlik üstlendiler.

daha sonra
later

He explained later how he made this decision. - Bu kararı nasıl verdiğini daha sonra açıkladı.

You walk on and I will catch up with you later. - Sen ilerle ve ben sana daha sonra yetişirim.

daha sonra
next

I am uncertain when he will come next. - Ben onun daha sonra ne zaman geleceğini bilmiyorum.

What happened next, I don't know. - Daha sonra ne oldu bilmiyorum.

daha sonra
then

Then I'll come again later. - Öyleyse daha sonra tekrar geleceğim.

Mary told Tom: Let's begin with a short sentence, and then we'll see... - Mary Tom'a söyledi: Kısa bir cümle ile başlayalım, ve daha sonra göreceğiz...

daha uzun yaşamak
outlive
daha yaşlı
older

She looks young, but she's actually older than you are. - O genç görünüyor, ama o aslında senden daha yaşlıdır.

Mom is older than Dad. - Annem babamdan daha yaşlı.

daha yeni
(Bilgisayar) newer

My car is newer than Tom's. - Benim arabam Tom'unkinden daha yeni.

Tom's bicycle is much newer than mine. - Tom'un bisikleti benimkinden çok daha yeni.

daha çok
mostly

This substance is mostly composed of hydrogen and oxygen. - Bu madde, daha çok hidrojen ve oksijenden oluşur.

daha çok parlamak
outshine
çok daha fazla
much more
biraz daha
More

Could you please speak a little bit more slowly? - Biraz daha yavaşça konuşabilir misin?

Please add more coffee. - Lütfen biraz daha kahve ilave et.

daha
more

The more you know about him, the more you like him. - Onu tanıdıkça daha çok seversin.

She earns more than she spends. - O harcadığından daha fazla para kazanıyor.

daha doğrusu
rather

Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people? - Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?

I don't feel good or rather, I feel terrible. - İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.

daha çok
more

I love you more than him. - Seni ondan daha çok seviyorum.

I like coffee much more than tea. - Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.

-den daha çabuk büyümek
outgrow
bir kere daha
encore
bir kere daha
one more time
bir kez daha
one more time

If I go by air one more time, I'll have flown in an airplane five times. - Ben bir kez daha hava yoluyla gidersem uçakta beş kez uçmuş olurum.

Let's try one more time. - Bir kez daha deneyelim.

bir kez daha
(deyim) once and again
bir kez daha
on one occasion
biraz daha
any more

If I eat any more, I'll be sick. - Biraz daha yersem, hasta olacağım.

We don't need any more volunteers, but we could use some more money. - Bizim daha fazla gönüllüye ihtiyacımız yok ama biz biraz daha fazla para kullanabiliriz.

biraz daha beklemek
(Dilbilim) allow for
biraz daha fazla
a bit more
biraz daha sabretmek
(Dilbilim) allow for
daha
as yet
daha
again
daha
further

If you request a further discount, we suggest changing the terms of payment. - Daha fazla bir indirim talep ederseniz, ödeme koşullarını değiştirmeyi öneririz.

She can swim further than I can. - O benden daha ileriye yüzebilir.

daha
any longer
daha
yet

Tom's third marriage was unhappy and he was considering yet another divorce. - Tom'un üçüncü evliliği mutsuzdu ve hâlâ bir kez daha boşanmayı düşünüyordu.

Seeing the face of his wife covered in green spots, he had a heart attack. Yet another victim of the killer cucumber! - Karısının yeşil noktalarla kaplanmış yüzünü görünce kalp krizi geçirdi. Katil salatalığın bir kurbanı daha!

daha (da)
stili
daha (çok)
more
daha argo
slangier
daha az
minor
daha açık
(Bilgisayar) lighter
daha aşağı
under
daha başka
else
daha beyaz
whiter
daha büyük
larger
daha büğrü
wrier
daha da
further

I don't think we have to go any further. - Daha da ileri gitmek zorunda olduğumuzu sanmıyorum.

Prices are going to rise still further. - Fiyatlar daha da artacak.

daha da
yet

The wind blew harder yet when we reached the top of the hill. - Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.

daha demin
just now
daha düşük
lower
daha eski
older

Which book is older, this one or that one? - Hangi kitap daha eskidir, bu mu yoksa şu mu?

Tatoeba: We've got sentences older than you. - Tatoeba: Bizim sizden daha eski cümlelerimiz var.

daha eğri
wrier
daha fazla
the more the more
daha fazla
more than

He kept me waiting for more than an hour. - O beni bir saatten daha fazla bekletti.

I had no more than 1,000 yen. - 1,000 yenden daha fazlasına sahip değilim.

daha fazla
no longer

Tom could no longer control himself. - Tom daha fazla kendini kontrol edemedi.

Foreign accent syndrome is an as-yet unexplained medical condition where the patient can no longer pronounce his mother tongue correctly and seems to have a foreign accent. - Yabancı aksan sendromu henüz açıklanamayan, hastanın anadilini daha fazla düzgün şekilde telaffuz edemeyip yabancı bir aksanla konuşmaya başlamasıyla vuku bulan tıbbi bir durumdur.

daha fazla
above

Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2. - Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.

daha fazla
farther

I was too tired to walk any farther. - Daha fazla yürüyemeyecek kadar çok yorgundum.

daha fazla
any longer

I can't stand his arrogance any longer. - Onun küstahlığına daha fazla dayanamam.

I cannot stand his arrogance any longer. - Ben artık onun küstahlığına daha fazla dayanamam.

daha fazla
beyond

The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more. - Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.

daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more
daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more infomation
daha fazla bilgi
further information
daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more info
daha fazla bilgi için
for more information
daha fazla bulanık
(Bilgisayar) blur more
daha fazla bulanıklaştır
(Bilgisayar) blur more
daha fazla destek
further assistance
daha fazla değil
no longer
daha fazla değil
no more
daha fazla yardım
further assistance
daha fazla yardım için
(Bilgisayar) please contact
daha fazla yardım için
for further assistance
daha fazla üretkenlik
(Bilgisayar) get more done
daha gelmedi
still to come

the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.

daha görmedik
still to come

the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.

daha güncel
more up-to-date
daha ince
leaner
daha ince
slimmer
daha iyi
(Konuşma Dili) stand head and shoulders above
daha iyi
better still
daha iyi
(deyim) a cut above
daha kuru
dryer
daha kötü
worser
daha kötü
wretcheder
daha küçük
under
daha sonra
then by
daha sonra
thereafter
daha sığ
shallower
daha çabuk
sooner

If only she were to help, the job would be finished sooner. - Eğer o yardım etseydi iş daha çabuk biterdi.

We should've done that sooner. - Onu daha çabuk yapmalıydık.

daha çabuk büyümek
outgrow
daha çok
superior
daha çok
any more

I don't like him any more than he likes me. - Ben onu onun beni sevdiğinden daha çok sevmiyorum.

I don't like it any more than you do. - Onu senden daha çok sevmiyorum.

daha çok
mainly

During the presentation the speaker talked mainly about gender inequality. - Sunumda konuşmacı daha çok cinsiyet eşitsizliğinden bahsetti.

I got together with her mainly because we seemed to share the same feelings about things. - Daha çok şeyler hakkında aynı hisleri paylaşıyor gibi göründüğümüzden onunla anlaşmaya vardım.

daha çok
further

Apply to the office for further details. - Daha çok bilgi için ofise başvurun.

His new job further separates him from his family. - Onun yeni işi onu ailesinden daha çok ayırıyor.

daha çok
better

I like coffee better than tea. - Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.

I like coffee better. - Ben kahveyi daha çok severim.

daha çok
more of a

Tom is more of a singer than a guitarist. - Tom bir gitaristten daha çok birşarkıcıdır.

daha önce
before

Have you seen such a wonderful movie before? - Daha önce böyle harika bir film izlediniz mi?

I had never seen such a beautiful girl before. - Ben daha önce böyle güzel bir kız hiç görmemiştim.

daha önce
already

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

I doubt that Tom knew that Mary was already married. - Tom'un Mary'nin daha önce evli olduğunu bildiğinden şüpheliyim.

daha önce
afore
daha önceki
afore
daha öte
farther
daha üst
above
daha üzgün
sadder
tedbir tedaviden daha iyidir
prevention is better than cure
bir kat daha
more
daha iyi yapmak
outperform
çok daha
a great deal
bir tane daha
one more
daha iyi oynamak
outperform
Турецкий язык - Турецкий язык
"Başka neler oldu?" anlamında kullanılır
Английский Язык - Турецкий язык

Определение daha daha в Английский Язык Турецкий язык словарь

daha da önemlisi
More importantly
daha daha
Избранное