daha daha

listen to the pronunciation of daha daha
Турецкий язык - Английский Язык
(Konuşma Dili) And so?
az daha
almost

I almost missed the train. - Az daha treni kaçırıyordum.

daha ileri
further

He could not walk any further. - O, daha ileriye yürüyemedi.

I can't walk any further. - Ben daha ileri yürüyemem.

bir daha
once more
bir kez daha
once more

Explain it once more, Jerry. - Onu bir kez daha açıkla, Jerry.

Read it once more, please. - Onu bir kez daha okuyun, lütfen.

daha fazla
more

We've got a lot more than just biceps in our arms, Per. - Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.

A quartet has one more member than a trio. - Bir dörtlü, bir üçlüden bir üye daha fazladır.

daha az
less

When I use a word, Humpty Dumpty said, it means just what I choose it to mean - neither more nor less. - Bir kelime kullandığımda,Humpty Dumpty ifade etmek için tam benim seçtiğimi o ifade ediyor-ne daha fazla ne daha az dedi.

As people get older, their brain cells become less efficient. - İnsanlar yaşlanırken, beyin hücreleri daha az verimli olur.

daha iyi
better

This is a good book, but that is better. - Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.

Nakido is better than Twitter. - Nakido, Twitter'dan daha iyidir.

daha öte
further
daha şimdiden
already
bir kez daha
once again

Let's try once again. - Bir kez daha deneyelim.

You are entitled to try once again. - Bir kez daha deneme hakkın var.

bir daha
again

I never want to see you here ever again! - Ben bir daha seni burada asla görmek istemiyorum.

Please do that again. - Lütfen onu bir daha yap.

daha
any

Any house is better than none. - Herhangi bir ev, hiç olmamasından daha iyidir.

Don't you have anything smaller than that? - Ondan daha küçük herhangi bir şeyin yok mu?

daha önce
previously

In which house did you live previously? - Daha önce hangi evde yaşıyordun?

This sentence has not previously been added to the Tatoeba project. - Bu cümle daha önce Tatoeba projesine eklenmedi.

daha fazla
further

If you request a further discount, we suggest changing the terms of payment. - Daha fazla bir indirim talep ederseniz, ödeme koşullarını değiştirmeyi öneririz.

Tom had no further questions. - Tom'un daha fazla sorusu yoktu.

daha
more, further; yet, still; more, again; plus
daha fazla
any more

Let's take a short rest here. My legs are tired and I can't walk any more. - Burada kısa süre dinlenelim. Bacaklarım yorgun ve ben daha fazla yürüyemiyorum.

She could not put up with the insults any more. - O, hakaretlere daha fazla katlanmadı.

daha
only

You'd be able to do the puzzle if only you had a little bit more patience. - Biraz daha sabırlı olsaydın, bulmacayı yapabilecektin.

So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning. - Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.

daha
over

This movement from rural to urban areas has been going on for over two hundred years. - Kırsaldan şehir bölgelerine yapılan bu taşınma iki yüzyıldan daha fazla bir süredir devam etmektedir.

A bird in hand is safer than one overhead. - Eldeki bir kuş yukardakinden daha emniyetlidir.

daha
still

Admitting his lack of experience, I still think that he ought to do better. - Onun tecrübe eksikliğini kabul etmeme rağmen, hâlâ daha iyi yapması gerektiğini düşünüyorum.

Much still remains to be done. - Daha yapılacak çok iş var.

bir daha gözden geçirmek
revise
biraz daha
additional
daha
plus
daha da fazla olma
deal
daha doğrusu
or rather

Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people? - Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?

I don't feel good or rather, I feel terrible. - İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.

daha evvel
earlier

Might I suggest that we start the meeting an hour earlier? - Toplantıyı bir saat daha evvel başlatmamızı önerebilir miyim?

You should've told me earlier. - Bana daha evvel söylemeliydin.

daha fazla oturmak
outsit
daha ince
thinner

Mary likes to wear clothes with vertical stripes, because she heard they make you look thinner. - Mary dikey çizgili giysiler giymekten hoşlanır çünkü onların daha ince gösterdiğini duymuş.

My new phone is thinner than my old phone. - Yeni telefonum eskisinden daha ince.

daha iyi
preferable

Peace is preferable to war. - Barış savaştan daha iyidir.

It would be preferable for you to surrender. - Teslim olmanız daha iyi olurdu.

daha iyi çalmak
outperform
daha kötüsü
worse still
daha küçük
less
daha sonra
subsequently

Sami was subsequently murdered. - Sami daha sonra öldürüldü.

Tom was subsequently arrested. - Tom daha sonra tutuklandı.

daha sonra
1. later; after. 2. afterwards
daha sonra
afterwards

Do you plan to join us for a drink afterwards? - Daha sonra bir şey içmek için bize katılmayı planlıyor musunuz?

I'll explain afterwards. - Daha sonra açıklayacağım.

daha sonra
later

He explained later how he made this decision. - Bu kararı nasıl verdiğini daha sonra açıkladı.

One more person will be joining us later. - Daha sonra bir kişi daha bize katılıyor olacak.

daha sonra
next

What happened next, I don't know. - Daha sonra ne oldu bilmiyorum.

What he did next was quite a surprise to me. - Onun daha sonra yaptığı benim için oldukça sürprizdi.

daha sonra
then

Then I'll come again later. - Öyleyse daha sonra tekrar geleceğim.

The thief hit me and gave me a black eye and then ran off. - Hırsız bana vurdu ve gözümü morarttı ve daha sonra kaçtı.

daha uzun yaşamak
outlive
daha yaşlı
older

She is older and wiser now. - O,şimdi daha yaşlı ve daha akıllıdır.

She looks young, but she's actually older than you are. - O genç görünüyor, ama o aslında senden daha yaşlıdır.

daha yeni
(Bilgisayar) newer

Tom's bicycle is much newer than mine. - Tom'un bisikleti benimkinden çok daha yeni.

My car is newer than Tom's. - Benim arabam Tom'unkinden daha yeni.

daha çok
mostly

This substance is mostly composed of hydrogen and oxygen. - Bu madde, daha çok hidrojen ve oksijenden oluşur.

daha çok parlamak
outshine
çok daha fazla
much more
biraz daha
More

Add a little more pepper. - Biraz daha biber ekle.

Take things a little more seriously. - Eşyaları biraz daha ciddi bir şekilde al.

daha
more

I'd like to stay one more night. Is that possible? - Bir gece daha kalmak istiyorum. Mümkün mü?

She earns more than she spends. - O harcadığından daha fazla para kazanıyor.

daha doğrusu
rather

She is rather an idealist. - O daha doğrusu bir idealist.

I don't feel good or rather, I feel terrible. - İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.

daha çok
more

I love you more than him. - Seni ondan daha çok seviyorum.

The more you know about him, the more you like him. - Onu tanıdıkça daha çok seversin.

-den daha çabuk büyümek
outgrow
bir kere daha
encore
bir kere daha
one more time
bir kez daha
one more time

I'll say it one more time. - Bir kez daha söyleyeceğim.

Let's try one more time. - Bir kez daha deneyelim.

bir kez daha
(deyim) once and again
bir kez daha
on one occasion
biraz daha
any more

We don't need any more volunteers, but we could use some more money. - Bizim daha fazla gönüllüye ihtiyacımız yok ama biz biraz daha fazla para kullanabiliriz.

If I eat any more, I'll be sick. - Biraz daha yersem, hasta olacağım.

biraz daha beklemek
(Dilbilim) allow for
biraz daha fazla
a bit more
biraz daha sabretmek
(Dilbilim) allow for
daha
as yet
daha
again
daha
further

If you request a further discount, we suggest changing the terms of payment. - Daha fazla bir indirim talep ederseniz, ödeme koşullarını değiştirmeyi öneririz.

Please make an appointment to come in and discuss this further. - İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.

daha
any longer
daha
yet

We have not yet discussed which method is better. - Hangi yöntemin daha iyi olduğunu henüz tartışmadık.

Tom's third marriage was unhappy and he was considering yet another divorce. - Tom'un üçüncü evliliği mutsuzdu ve hâlâ bir kez daha boşanmayı düşünüyordu.

daha (da)
stili
daha (çok)
more
daha argo
slangier
daha az
minor
daha açık
(Bilgisayar) lighter
daha aşağı
under
daha başka
else
daha beyaz
whiter
daha büyük
larger
daha büğrü
wrier
daha da
further

We need to discuss this further. - Bunu daha da tartışmak istiyoruz.

Prices are going to rise still further. - Fiyatlar daha da artacak.

daha da
yet

The wind blew harder yet when we reached the top of the hill. - Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.

daha demin
just now
daha düşük
lower
daha eski
older

Our car is three years older than yours. - Arabamız sizinkinden üç yıl daha eski.

Tatoeba: We've got sentences older than you. - Tatoeba: Bizim sizden daha eski cümlelerimiz var.

daha eğri
wrier
daha fazla
the more the more
daha fazla
more than

We've got a lot more than just biceps in our arms, Per. - Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.

I had no more than 1,000 yen. - 1,000 yenden daha fazlasına sahip değilim.

daha fazla
no longer

Foreign accent syndrome is an as-yet unexplained medical condition where the patient can no longer pronounce his mother tongue correctly and seems to have a foreign accent. - Yabancı aksan sendromu henüz açıklanamayan, hastanın anadilini daha fazla düzgün şekilde telaffuz edemeyip yabancı bir aksanla konuşmaya başlamasıyla vuku bulan tıbbi bir durumdur.

Tom could no longer control himself. - Tom daha fazla kendini kontrol edemedi.

daha fazla
above

Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2. - Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.

daha fazla
farther

I was too tired to walk any farther. - Daha fazla yürüyemeyecek kadar çok yorgundum.

daha fazla
any longer

Tom says he can't ignore Mary's behavior any longer. - Tom Mary'nin davranışını daha fazla görmemezlikten gelemeyeceğini söylüyor.

I cannot stand his arrogance any longer. - Ben artık onun küstahlığına daha fazla dayanamam.

daha fazla
beyond

The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more. - Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.

daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more
daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more infomation
daha fazla bilgi
further information
daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more info
daha fazla bilgi için
for more information
daha fazla bulanık
(Bilgisayar) blur more
daha fazla bulanıklaştır
(Bilgisayar) blur more
daha fazla destek
further assistance
daha fazla değil
no longer
daha fazla değil
no more
daha fazla yardım
further assistance
daha fazla yardım için
(Bilgisayar) please contact
daha fazla yardım için
for further assistance
daha fazla üretkenlik
(Bilgisayar) get more done
daha gelmedi
still to come

the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.

daha görmedik
still to come

the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.

daha güncel
more up-to-date
daha ince
leaner
daha ince
slimmer
daha iyi
(Konuşma Dili) stand head and shoulders above
daha iyi
better still
daha iyi
(deyim) a cut above
daha kuru
dryer
daha kötü
worser
daha kötü
wretcheder
daha küçük
under
daha sonra
then by
daha sonra
thereafter
daha sığ
shallower
daha çabuk
sooner

Young people adapt themselves to something sooner than old people. - Gençler, kendilerini bir şeye yaşlı insanlardan daha çabuk adapte ederler.

You should've come sooner. - Daha çabuk gelmeliydin.

daha çabuk büyümek
outgrow
daha çok
superior
daha çok
any more

I don't think any more students want to come. - Daha çok öğrencinin gelmek istediğini sanmıyorum.

I don't like pizza any more than I like spaghetti. - Ben pizzayı spagettiyi sevdiğimden daha çok sevmiyorum.

daha çok
mainly

During the presentation the speaker talked mainly about gender inequality. - Sunumda konuşmacı daha çok cinsiyet eşitsizliğinden bahsetti.

Experts say coffee prices are rising mainly because people are willing to pay more. - Uzmanlar, insanlar daha fazla ödemeye istekli olduğu için kahve fiyatlarının daha çok arttığını söylüyorlar.

daha çok
further

Apply to the office for further details. - Daha çok bilgi için ofise başvurun.

His new job further separates him from his family. - Onun yeni işi onu ailesinden daha çok ayırıyor.

daha çok
better

I like coffee better. - Ben kahveyi daha çok severim.

I like vocal music better than instrumental music. - Ben vokal müziği enstrümantal müzikten daha çok severim.

daha çok
more of a

Tom is more of a singer than a guitarist. - Tom bir gitaristten daha çok birşarkıcıdır.

daha önce
before

Have you ever visited Kyoto before? - Daha önce Kyoto' yu ziyaret etti mi?

I turned off the TV because I had seen the movie before. - Filmi daha önce gördüğüm için televizyonu kapattım.

daha önce
already

Tom has already made up his mind. - Tom daha önce karar verdi.

I have already eaten lunch. - Daha önce öğle yemeği yedim.

daha önce
afore
daha önceki
afore
daha öte
farther
daha üst
above
daha üzgün
sadder
tedbir tedaviden daha iyidir
prevention is better than cure
bir kat daha
more
daha iyi yapmak
outperform
çok daha
a great deal
bir tane daha
one more
daha iyi oynamak
outperform
Турецкий язык - Турецкий язык
"Başka neler oldu?" anlamında kullanılır
Английский Язык - Турецкий язык

Определение daha daha в Английский Язык Турецкий язык словарь

daha da önemlisi
More importantly
daha daha
Избранное