dağıtılma

listen to the pronunciation of dağıtılma
Турецкий язык - Английский Язык
dispersion
dispersal
dağıt
disrupt
dağıt
{f} distributed

The teacher distributed the question papers. - Öğretmen sınav kağıtlarını dağıttı.

The document was distributed to all department heads. - Belge tüm bölüm başkanlarına dağıtıldı.

dağıtılmak
to be distributed; to be dealt, be dealt out; to be doled out, be given out, be handed out; to be dispensed
dağıt
distribute

He distributed his land among his sons. - O, arazisini oğulları arasında dağıttı.

New blankets were distributed to the poor. - Yeni battaniyeler yoksullara dağıtıldı.

dağıt
(Bilgisayar) deal

Pierre dealt cards to all the players. - Pierre tüm oyunculara kartları dağıttı.

Tom is dealing drugs. - Tom ilaçları dağıtıyor.

dağıt
{f} strewn
dağıt
distract

Don't distract me while I am studying. - Ben çalışırken dikkatimi dağıtmayın.

Please don't distract me from my work. - Lütfen işimi yaparken dikkatimi dağıtma.

dağıt
{f} dissipated
dağıt
dispel

Dear Brothers and Sisters, Jesus Christ is risen! Love has triumphed over hatred, life has conquered death, light has dispelled the darkness! - Sevgili kardeşlerim, Hazreti İsa yükseldi! Sevgi nefret üzerinde zafer kazandı, hayat ölümü ele geçirdi, ışık karanlığı dağıttı.

dağıt
{f} scattered

The sudden noise scattered the birds. - Ani ses kuşları dağıttı.

Sami scattered Layla's body parts around the city. - Sami, Leyla'nın ceset parçalarını şehir çevresine dağıttı.

dağıt
{f} dispensed

The Red Cross dispensed food and medical supplies to the victims. - Kızıl Haç kurbanlara yiyecek ve tıbbi malzemeler dağıttı.

dağıt
give out
dağıt
given out
dağıt
{f} distracted

I was distracted by those protesters outside. - Benim dışarıda bu protestocular tarafından dikkatim dağıtıldı.

While she distracted Tom, her boyfriend stole his wallet. - O, Tom'un dikkatini dağıtırken onun erkek arkadaşı onun cüzdanını çaldı.

dağıt
{f} scatter

The sudden noise scattered the birds. - Ani ses kuşları dağıttı.

Sami scattered Layla's body parts around the city. - Sami, Leyla'nın ceset parçalarını şehir çevresine dağıttı.

dağıt
hand out

I didn't hand out anything. - Herhangi bir şey dağıtmadım.

The rescue workers are going to hand out supplies to the victims of the earthquake. - Kurtarma ekipleri depremin kurbanlarına malzeme dağıtacak.

dağıt
gave out
dağıt
disband
dağıt
despatch
dağıt
portion out
dağıt
strew
dağıt
dispense

I guess I've reached the age where I have to dispense advice to my underlings. - Sanırım astlarıma öğüt dağıtmak zorunda olduğum yaşa ulaştım.

This refrigerator has an integrated ice and water dispenser. - Bu buzdolabının entegre buz ve su dağıtıcısı vardır.

dağıt
disperse

The police dispersed the crowd. - Polisler kalabalığı dağıttı.

dağıt
{f} strewed
dağıt
dish out
dağıt
{f} dispatch
dağıt
dissipate
dağıt
decentralize
dağıt
disheveled
dağıt
portionout
dağıt
givenout
dağıt
dispersed

The police dispersed the crowd. - Polisler kalabalığı dağıttı.

dağıt
disincorporate
dağıt
gaveout
dağıt
giveout
dağıt
dishout
dağıt
clutter
dağıtılmak
(for an organization) to be dissolved
dağıtılmak
to be scattered; to be dispersed; to be dispelled; to be dissipated
dağıtılmak
print. (for type) to be distributed
dağıtılmak
to be messed up, be put into disarray
Турецкий язык - Турецкий язык
Dağıtılmak işi
DAĞIT
(Osmanlı Dönemi) Emin
DAĞIT
(Osmanlı Dönemi) Nâzır, bakan
DAĞIT
(Osmanlı Dönemi) Şiddet veren
DAĞIT
(Osmanlı Dönemi) Üzüm toplamada kullanılan âlet
dağıtılmak
Dağıtma işi yapılmak, tevzi edilmek: "Dışarıda, bahçede, meydanda bekleyen mektep çocuklarına birer külah şeker dağıtıldı."- Y. K. Beyatlı
dağıtılmak
Dağıtma işi yapılmak, tevzi edilmek
dağıtılma
Избранное