düzün

listen to the pronunciation of düzün
Турецкий язык - Английский Язык
regular pulse or accent in music
etc
rhythm
beat
düz
smooth

The opening statement went smoothly. - Açılış konuşması düzgünce gitti.

Mary smoothed down her skirt. - Meryem eteğini düzeltti.

düz
plain

Try to write in plain English. - Düz İngilizce ile yazmaya çalış.

I'm just a plain office worker. - Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.

düz
straight

I want to go straight. - Ben düz gitmek istiyorum.

Also Felicja has blonde straight hair. - Ayrıca Felicja'nın da sarı düz saçları var.

düz
flat

This child believes that the earth is flat. - Bu çocuk dünyanın düz olduğuna inanmaktadır.

He gave me a flat answer. - O bana düz bir cevap verdi.

düz
{s} even

It is rather sad to see people who can't even use their mother tongue correctly. - Kendi anadilini bile doğru düzgün kullanamayan insanları görmek çok üzücü.

Tom organized the event. - Tom etkinliği düzenledi.

düz
erect
düz
in plane
düz
(Tıp) planum
düz
glacé
düz
offset
düz
(Dilbilim) unrounded
düz
nonstriated
düz
clear-cut
düz
marble
düz
upright
düz
(Bilgisayar) solid
düz
(Tekstil) glace
düz
limit
düz
(Bilgisayar) regular

There is no regular boat service to the island. - Adaya düzenli bir tekne servisi yoktur.

Does the error occur regularly or sporadically? Is the error reproducible? - Hata düzenli olarak mı yoksa ara sıra mı meydana geliyor? Hata yeniden üretilebilir mi?

düz
(Otomotiv) flat base
düz
flattened
düz
right

I can't think straight right now. - Şu anda düzgün düşünemiyorum.

Rightists often dislike regulatory legislation. - Sağcılar çoğunlukla düzenleyici mevzuatı sevmezler.

düz
glabrous
düz
horizontal
düz
level

I'm going to raise my English level. - İngilizce düzeyimi yükselteceğim.

Have you checked the oil level recently? - Son zamanlarda yağ düzeyini kontrol ettin mi?

düz
direct
düz
levigate
düz
the plain
düz
straight through
düz
flat of
düz
straight on

Go straight on, and you will find the store. - Düz gidin ve mağazayı bulacaksınız.

düz
flatwise
düz
slick
düz
flatways
düz
a grape raki
düz
unflavoured Turkish rakı duziko
düz
plane

The plane rose sharply before leveling off as it left the coast. - Uçak sahilden ayrılırken düz uçuşa geçmeden önce hızla yükseldi.

We were arguing on different planes to the last. - Biz farklı düzlemler üzerinde tartışıyorduk.

düz
flush

The toilet doesn't flush properly. - Tuvaletin sifonu düzgün çalışmıyor.

düz
platy
düz
form

Form a straight line! - Düz bir sıra oluşturun.

düz
rectus
düz
lank
düz
plat

He set the table with cups, saucers, plates and chargers. - O, masayı fincanlarla, çay bardağı tabaklarıyla, tabaklarla ve büyük düz tabaklarla donattı.

Where are the plates arranged? - Plakalar nerede düzenlenmiş?

düz
forehand
düz
running
düzün
Избранное