They knew they must fight together to defeat the common enemy.
- Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.
We anticipated where the enemy would attack.
- Biz düşmanın nereden saldıracağını önceden tahmin ettik.
Are you friend or foe?
- Dost musun yoksa düşman mısın?
Entering the foe's camp is full of danger.
- Düşmanın kampına girmek tehlike doludur.
To survive in a hostile environment, one must be able to improvize and be tenacious.
- Düşmanca bir ortamda hayatta kalmak için bir insan doğaçlama yapabilmeli ve azimli olabilmeli.
I see that I am surrounded by hostile faces.
- Düşman yüzler tarafından kuşatıldığımı görüyorum.
An adversary yesterday is a friend today.
- Dün bir düşman bugün bir dosttur.
The plastic bag has become public enemy number one.
- Plastik torba bir numaralı halk düşmanı haline gelmiştir.
She's married to a misogynist.
- O bir kadın düşmanıyla evli.
I'm not a xenophobe, because I also hate my own ethnic group.
- Ben yabancı düşmanı değilim çünkü kendi etnik grubumdan da nefret ediyorum.