Tom azimli bir adamdır.
- Tom is a determined man.
Tom azimli ve çalışkan.
- Tom is determined and hard-working.
Onun kökenini belirlemek için orta çağlara geri gitmeliyiz.
- To determine its origin, we must go back to the middle ages.
Olayın nedenini belirlemek için bir gerçeği bulma komitesi kuruldu.
- A fact-finding committee was set up to determine the cause of the incident.
On yılımı alsa bile, işi başarmaya kararlıyım.
- Even if it takes me ten years, I am determined to accomplish the job.
Tom Mary'i öpmeye kararlıydı.
- Tom was determined to kiss Mary.
Avukat eylemin rotasını belirledi.
- The lawyer determined his course of action.
Bu tablonun değerini belirlemek isterim.
- I'd like to determine the value of this painting.
Bir kralın kızı olarak düşünülen ve büyük lüks içinde yetiştirilen Eleanor kocasıyla bu tersliği paylaşmaya karar verdi.
- Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband.
Yatmadan önce bu bulmacayı çözmeye karar verdim.
- I'm determined to solve this puzzle before I go to bed.
Kişinin yaşam tarzı, büyük ölçüde para ile belirlenir.
- One's lifestyle is largely determined by money.
Halı fiyatı üç etken tarafından belirlenir.
- The price of the carpet is determined by three factors.
Önce ne yapılacağına karar vermeliyiz.
- We should determine what is to be done first.
Bu durumda belirleyici faktör neydi?
- What was the determining factor in this case?
Yatmadan önce bu bulmacayı çözmeye karar verdim.
- I'm determined to solve this puzzle before I go to bed.
Bir kralın kızı olarak düşünülen ve büyük lüks içinde yetiştirilen Eleanor kocasıyla bu tersliği paylaşmaya karar verdi.
- Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband.
... is ' which is the portion of the law which says that employers could be able to determine ...
... actions in many cases determine our attitudes ...