dâr

listen to the pronunciation of dâr
Турецкий язык - Английский Язык
tight

I think that sweater is too tight on you. - Sanırım bu kazak sana çok dar.

I felt an uncomfortable tightness in my chest. - Göğsümde tatsız bir daralma hissettim.

narrow

In my village, there is a small, narrow footbridge over a brook. - Benim köyümde, bir dere üzerinde küçük, dar bir yaya köprüsü vardır.

The tropical rainforests, located in a narrow region near the equator, are disappearing so fast that by the year 2000 eighty percent of them may be gone. - Ekvatora yakın dar bir bölgede bulunan,tropik yağmur ormanları o kadar hızlı yok oluyorlar ki 2000 yılına kadar onların yüzde sekseni gitmiş olabilir.

close bodied
poky
snug
narrow; cramped; tight; scant, scanty; (zaman) short; limited, restricted; narrowly, barely
strait; stringent
scant, scanty, meager
narrowly
(açı) acute
close fitting
narrowly, barely, just
tight, tightly fitting
constricted
clinging
narrow, not wide
exiguous
(time) of need, of want, of economic hardship
restrained
home

Living in a cluttered home is very stressful. - Darmadağın bir evde yaşamak çok streslidir.

You'll never find the way back home, through narrow streets of cobblestone. - Arnavut kaldırımlı dar sokaklarda, eve geri dönüş yolunu asla bulmayacaksın.

(Dilbilim) covered
house

The street in front of my house is pretty narrow. - Evimin önündeki sokak oldukça dar.

The street behind my house is too narrow for delivery trucks. - Evimin arkasındaki sokak, dağıtım kamyonları için çok dar.

barely
(Bilgisayar) condensed
gorge
acute
region

The tropical rainforests, located in a narrow region near the equator, are disappearing so fast that by the year 2000 eighty percent of them may be gone. - Ekvatora yakın dar bir bölgede bulunan,tropik yağmur ormanları o kadar hızlı yok oluyorlar ki 2000 yılına kadar onların yüzde sekseni gitmiş olabilir.

institution
attenuate
restricted
liny
shallow
narrower

This sidewalk is a lot narrower than the one across the road. - Bu kaldırım caddenin karşısındakinden daha dar.

The cervix is the lower, narrower part of the uterus. - Serviks rahmin daha alt, daha dar parçasıdır.

tight-fitting
closefitting
{s} parochial
{s} stringent
{s} close

Layla is a close-minded arrogant person. - Leyla dar görüşlü, kibirli bir kişidir.

Layla is a really dogmatic and close-minded person. - Leyla gerçekten dogmatik ve dar görüşlü bir kişidir.

short

The shortage of engineers is the greatest bottleneck to the development of our company. - Mühendis sıkıntısı şirketimizin gelişimine büyük dar boğaz.

Possible side effects include blurred vision and shortness of breath. - Olası yan etkiler arasında bulanık görme ve nefes darlığı bulunmaktadır.

scanty
scantly
{s} strait

The straits were too narrow for the cruise ship. - Geçitler yolcu gemisi için çok dardı.

At this point the sea narrows into a strait. - Bu noktada, deniz bir boğaz içinde daralır.

dar geçit
bottleneck
dar görüşlü
parochial
dar aralık
slit
dar ve derin vadi
ravine
dar (zaman)
short
dar ağacı
narrow tree
dar etmek
To narrow
dar gelir
narrow income
dar gelmek
comes narrow
dar pantolon
tight pants
dar anlamlı bir sözcüğü geniş anlamda kullanma
synecdoche
dar atmak
1. to escape (from) (a place) by the skin of one's teeth. 2. barely to make it to (a place)
dar açı
acute angle
dar açı geom. acute angle
(kendini)
dar açılı üçgen
acute triangle
dar bant
(Askeri) narrowband
dar bant direk yazdırma
(Askeri) narrow band direct printing
dar bant güvenli terminal
(Askeri) narrowband secure terminal
dar bir yerden açıklığa çıkmak
debouch
dar boğaz
darboğaz
dar boğaz/geçit
1. geog. gap, notch, defile; gorge. 2. difficult situation or time
dar darına
narrowly, hardly, barely
dar düşünceli
small minded
dar düşüncelilik
childishness
dar fikirlilik
narrow mindedness
dar film
narrow film, small film
dar gelirli
low-income, poor
dar gelirli
having a small income, poor
dar geçit
constriction
dar geçit
throat
dar geçit
bottleneck, defile
dar geçit
defile
dar görüşlü
small minded
dar görüşlü
untraveled
dar görüşlü
strait-laced
dar görüşlü
purblind
dar görüşlü
hidebound
dar görüşlü
little

Unfortunately he's a little too narrow-minded to accept these changes. - Ne yazık ki o bu değişiklikleri kabul etmek için biraz fazla dar görüşlüdür.

dar görüşlü
illiberal
dar görüşlü
narrow-minded, hidebound, insular
dar görüşlü
provincial
dar görüşlü
untravelled [Brit.]
dar görüşlü
insular
dar görüşlü
narrow minded
dar görüşlü
narrow-minded, narrow
dar görüşlü kimse
old fogey
dar görüşlü kimse
bigot
dar görüşlü kimse
old fogy
dar görüşlülük
smallness
dar görüşlülük
parochialism
dar görüşlülük
parochiality
dar görüşlülük
insularity
dar görüşlülük
illiberality
dar hat
narrow gauge
dar hat rail. narrow-gauge
(railroad)
dar kafalı
petty
dar kafalı
borne
dar kafalı
narrow-minded, narrow
dar kafalı
narrow-minded, old-fashioned, petty, bigoted
dar kafalılık
bigotry
dar kalıp
close fit
dar karakter
condensed type
dar kaçmak
to have a narrow escape
dar kurtulmak
to have a narrow escape
dar köprü
catwalk
dar kısım
small
dar pervaz
reglet
dar sokak
court
dar vadi
glen
dar ve derin dağ geçidi
notch
dar ve derin körfez
fiord
dar ve düz elbise
sheath
dar ve kısa manto
coatee
dar ve kısa yelek
jerkin
dar ve uzun yaka kürkü
boa
dar yapraklı sinir otu
(Tabiat Doğa) (bitki, Fam: Plantaginaceae) ribwort plantain
dar yetişmek barely
to get (to a place) in time
dar yol
pass
dar yol
lane
dar yol
gangway
dar yol
alleyway
dar yol
alley
dar yol
defile
dar yorum
(Hukuk) restrictive interpretation
dar ünlü
(Dilbilim) narrow vowel
dar ünlü
close vowel
dar ünlü
phonetics close vowel
dar üçgen
acute triangle
dar üçgen
geom . acute triangle
yarımadayı karaya bağlayan dar kara parçası
isthmus
derin ve dar yarık
(Çevre) ravine
çok dar (giysi)
skintight
eni küçük olan, dar
Most of the small, narrow
geniş karınlı, dibi dar toprak kap
wide-bellied, narrow bottom pot
altı dar etek
hobble skirt
ancak geçmek (dar bir yerden)
skin through
bunlar çok dar
These are too narrow
burası çok dar
It's too tight here
daha dar
narrower

The cervix is the lower, narrower part of the uterus. - Serviks rahmin daha alt, daha dar parçasıdır.

This sidewalk is a lot narrower than the one across the road. - Bu kaldırım caddenin karşısındakinden daha dar.

derin ve dar derecik
gulch
dünyayı başına dar etmek
to make life unbearable for
eli dar
hard-up
evler arasındaki dar yol
snicket
gelişmiş dar bant sayısal sesterminali
(Askeri) advanced narrowband digital voice terminal
içi dar impatient, restless
(person)
kendini dar atmak
to manage to reach (a place) in the nick of time
kısa dar ceket
Spencer
kısa ve dar ceket
monkey jacket
uzun ve dar latin yelkenli tekne
pink
uzun ve dar parça
strip
yeri dar olmak
be cramped for space
çok dar
It's too tight
çok dar
skintight
üstü dar altı geniş elbise
dirndl
Английский Язык - Английский Язык
Daughters of the American Revolution
the abbreviation of the Daughters of the American Revolution
American organization for female descendants of Colonialists who took part in the Revolutionary War (promotes education, volunteer service, the preservation of history, and grants scholarships)
Deutscher Akkreditierungsrat
The awareness or message content recalled within 24 hours Normally a measure used for television or radio advertising
Digital Audio Radio
[From Hindi /dar/, with initial /d-/ in Mandarin Chinese /dai/ ] stripe -- marking of a different color or texture from the background
House, household, realm
(or D-A-R) Dial-a-ride: see "demand responsive "
to give
Defense Acquisition Regulations
(v rt cl 1, 10) to hold/keep, + vi: cause to cross (vn); to tear (k246, JAR)
book
Abbreviation for National Society Daughters of the American Revolution
Door, gate
give
Dar es Salaam
A city in; and the former capital of; Tanzania
Dar es Salaam
{i} capital of Tanzania
Dar es Salaam
Largest city (pop., 1995 est.: 1,747,000), capital, and major port of Tanzania. Founded in 1862 by the sultan of Zanzibar, it came under the German East Africa Co. in 1887. It served as the capital of German East Africa (1891-1916), of Tanganyika (1961-64), and subsequently of Tanzania. It is an industrial centre, and its harbour is the major outlet for Tanzania's agricultural and mineral exports. It is the site of the University of Dar es Salaam (1961)
Dar es Slam
{i} de facto capital of Tanzania
Dar-es-Salaam
the former capital of Tanzania and its main port, on the Indian Ocean. It is also the main port for Zambia
dar al-harb
areas where Muslims are in the minority and are persecuted
dar al-islam
areas where Muslims are in the majority
dar es salaam
the capital and second largest city of Tanzania
-dar
Forming nouns denoting a putative ability to detect a thing
Amu Dar'ya
Alternative spelling of Amu Darya
Турецкий язык - Турецкий язык
Az, elverişsiz, sınırlı
(Osmanlı Dönemi) f. Sâhib, mâlik, tutan (mânasındadır.) Meselâ: Bayrakdâr $ : Bayrak tutan
Yurt
Sıkıntılı: "Dar bir gün gelmiş birinden üç beş kuruş almışım, ne çıkar!"- M. Ş. Esendal
İdam mahkûmlarını asmak için dikilen direk
Duvar
Yeterli paranın olmamasından doğan sıkıntı
Genişliği az veya yetersiz olan, ensiz: "Sahilleri kucaklayan tatlı meltemler, bu mahallenin dar sokaklarından geçmiyordu."- S. Derviş
Genişliği az veya yetersiz olan, ensiz
Güçlükle, ucu ucuna, ancak: "En sonra, pek çok sıkılan çocukların zoru ile, akşam altı postasına dar yetiştiler."- M. Ş. Esendal. İdam mahkûmlarını asmak için dikilen direk
Genişliği az ya da yetersiz olan
Yetersiz
Ev
Güçlükle, ucu ucuna, ancak
İçine alacağı şeye oranla ölçüleri yetersiz olan, geniş ve bol karşıtı
(Osmanlı Dönemi) yer, mekân, yurt, konak
(Osmanlı Dönemi) MENAH
daraç
sıkı
DAR'
(Osmanlı Dönemi) Ansızın haberli olmak
DAR'
(Osmanlı Dönemi) (C.: Durâ-Duru) Davar emziği.DAR' : Men'etmek, engel olmak
DAR'
(Osmanlı Dönemi) Eğrilik
DAR'A'
(Osmanlı Dönemi) Başı siyah, gövdesi beyaz olan davar. Müz: Edr
DÂR Ü GİR
(Osmanlı Dönemi) Kavga, savaş, muharebe, harp, ceng
dar (IV)
Ev
dar aralık
Borsada hisse senetlerinin alım satım emirlerinin verilmesi sırasında geçen kısa süre
dar açı
Ölçüsü 90° den küçük olan açı
dar boğaz
Piyasalarda üretimin, kredilerin, döviz imkânlarının, sürümün, ham madde arzının ve malzeme stoklarının ihtiyaç düzeyi altına düştüğü sıkıntılı durum
dar boğaz
Kısık
dar boğaz
Toplumun, çözümlenmesinde güçlüklerle karşılaştığı bunalımlı durum
dar gelirli
Geliri normal bir geçim sağlamaya yetişmeyen; geçim sıkıntısı çeken
dar görüşlü
Yeni ve değişik görüşleri benimsemeyen, anlayış göstermeyen
dar hat
Dar demir yolu
dar kafalı
Kavrayışı az, anlayışı kıt; yenilikleri benimseyecek yetenekten yoksun (kimse)
dar ünlü
Alt çenenin az açılmasıyla oluşan ünlü: u, ü
dara dar
Güçlükle, ancak, uç uca, son dakikada
içi dar
Beklemeye dayanamayan, tez canlı, sabırsız
ufku dar
Uzağı göremeyen, bakış açısı geniş olmayan
yüreği dar
Çabuk sıkılan
Английский Язык - Турецкий язык
(Askeri) distortion adaptive receiver-deformasyona uyarlanabilir almaç (distortion adaptive receiver)
(Dilbilim) close
dar al-harb
Dar el-Harb