Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
- This is a good book, but that one is better.
Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.
- A laptop is better than a desktop.
İngilizceni geliştirmek istiyorsan onun konuşulduğu ülkelere gitsen iyi olur.
- If you are to improve your English, you had better go to countries where it is spoken.
Kendimi geliştirmek istiyorum.
- I want to better myself.
Ben kahveyi daha çok severim.
- I like coffee better.
Evlendikten sonra benim Japonca daha iyi oldu ve daha çok anlayabildim.
- After I got married, my Japanese got better and I could understand more.
Tom ondan daha iyi yapmak zorunda kalacak.
- Tom is going to have to do better than that.
Daha iyi yapmak zorundayız.
- We've got to do better.
Daha iyi şekilde yapabileceğimizi düşünüyoruz.
- We know we can do better.
O zamanlar gerçekten daha iyi şekildeydim.
- I was in better shape back then.
İnsanlar birbirleriyle dostça ilişkiler kurunca dünyanın daha güzel bir yer olmasını umut ediyorum.
- If people have friendly relationships, I hope the world will be a better place.
Mary sadece daha güzel değil fakat Alice'den daha iyi notlar alır.
- Mary isn't only prettier, but she gets better grades than Alice.
I’ve had enough of cycling with you chaps. I can spend my Sundays better than in tormenting cats and quarrelling and fighting.”.