İki yüzlü topluluklardan nefret ederim.
- I hate two-faced communities.
İzlanda, dünyadaki en küçük Müslüman topluluklarından birine sahiptir.
- Iceland has one of the smallest Muslim communities in the world.
Tom New York Yahudi cemaatinde büyüdü.
- Tom grew up in the New York Jewish community.
Sami cemaatte önemli bir kişiydi.
- Sami was a pillar in the community.
Bu uluslararası bir topluluk.
- This is an international community.
O, yerel topluluklarında bir sorundu.
- It was a problem in their local community.
Halkevindeki sınıflar ücretsiz.
- Classes at the community center are free.
Tom halk eğitim merkezine gitti.
- Tom went to community college.
Yeni davranış kurallarını ihlâl etmekten yakalanan gençler seyahat özgürlüğü haklarını kaybedecekler, ve bu hakkı geri almak için parasız toplum işini tamamlamak zorunda kalacaklar.
- Youths who are caught violating the new rules on behaviour will lose their right to free travel, and will have to complete unpaid community work to earn it back.
Tom toplumunda bir eylemcidir.
- Tom is an activist in his community.
O onu milletin iyiliği için yaptı.
- She did it for the good of the community.
Ancak, sadece insan topluluğunun bir iletişim aracı olarak sözlü dili vardır.
- However, only the human community has verbal languages as a means of communication.
O kamu hizmeti cezasına çarptırıldı.
- He was sentenced to community service.
Okul kulüpleri yaklaşan okul yılı için yapmayı planladıkları kamu hizmeti projelerini açıkça ana hatlarıyla belirtmelidir.
- School clubs need to clearly outline the community service projects they plan to do for the upcoming school year.
... them to develop those crops that can feed those their families, feed their communities, ...
... this year will invest in new partnerships with states and communities ...