O konfor içinde yaşamaktadır.
- He lives comfortably.
O konfor içinde yaşar.
- She lives in comfort.
Üniversite sürecini rahatlıkla tamamladım.
- I completed the university course comfortably.
Göz kendi rahatlık düzeyinin ötesini görmez.
- The eye doesn't see beyond its own comfort level.
Herkes onunla birlikte rahat hisseder.
- Everybody feels comfortable with him.
Direksiyonun arkasında daha rahat hissediyorum.
- I feel more comfortable behind the wheel.
Onun huzurunda asla rahat hissetmem.
- I never feel comfortable in his presence.
O, onu teselli etmeye çalıştı fakat o ağlamaya devam etti.
- She tried to comfort him, but he kept crying.
Arkadaşım düşük yaptı ve onu nasıl teselli edeceğimi bilmiyorum.
- My friend had a miscarriage and I don't know how to comfort her.
Tebdilimekânda ferahlık vardır.
- A change of scenery would provide comfort.
Tom Meryem'i ferahlatmak istedi.
- Tom wanted to comfort Mary.
Tom Mary'yi rahatlatmak için elinden geleni yapıyor.
- Tom is doing his best to comfort Mary.
Bir kadın kızdığında, onu rahatlatmak için ihtiyacın olan tek şey dört küçük öpücüktür.
- When a woman's angry, four little kisses are all you need to comfort her.
Markku Liisa'yı teselli etmek istedi.
- Markku wanted to comfort Liisa.
Tom Mary'yi teselli etmek istedi.
- Tom wanted to comfort Mary.
O ağladı ve ağladı ama hiç kimse onu avutmak için gelmedi.
- She cried and cried, but nobody came to comfort her.
Tom Meryem'i rahat ettirmek istedi.
- Tom wanted to comfort Mary.
Tom, Mary'yi rahat ettirmek için elinden gelenin en iyisini yaptı.
- Tom did his best to comfort Mary.
Only a Job's comforter would try to argue that yesterday's stock fall announcement could bring anything good.
the comforts of home.
Rob comforted Aaron because he was lost and very sad.