Kapak çıkmak istemiyor.
- The lid doesn't want to come off.
Kısa bir süre içinde tekrar gelmek zorunda kalacaksın: o işle ilgilenen adam az önce dışarı çıktı.
- You'll have to come back in a while: the man dealing with that business has just gone out.
Gelmek istemediğini düşündüm.
- I thought you didn't want to come.
Hadi, Tom. Ona bir şey söyle.
- Come on, Tom. Say something to her.
Bir UFO gördüğünü mü söylüyorsun? Hadi ama!
- You say you've seen a UFO? Come on!
Sakın bir daha buraya geleyim deme!
- Don't you dare come here again!
Sadece hoşça kal demeye gelmek istedim.
- I just wanted to come say goodbye.
Bilim yaş ile otomatik olarak gelmez.
- Wisdom does not automatically come with age.
Dokuzda gelebilir misin?
- Can you come at nine?
Biz silah azaltma konusunda onlarla anlaşmak istiyoruz.
- We hope to come to an accord with them about arms reduction.
Önümüzdeki kış buraya tekrar gelmek istiyorum.
- I want to come here next winter again.
Önümüzdeki Pazar seni görmeye geleceğim.
- I will come to see you next Sunday.
Bu günlerde iş edinmek zor.
- Jobs are hard to come by these days.
İşsiz pek çok kişi ile işleri edinmek zordur.
- Jobs are hard to come by with so many people out of work.
İçeri girmek ister misin?
- Do you want to come in?
Bir içki için girmek ister miydiniz?
- Would you like to come in for a drink?
Bu kadar uzağa geldik, bu yüzden şimdi duramayız. Kötü yola düşmek istemiyorum.
- We've come this far, so we can't stop now. I don't want to backslide.
Tom'un uğramak için ve piyanoyu taşımamıza yardım etmek için zamanı olacağını umuyordum.
- I was hoping Tom would have time to come over and help us move the piano.
Şimdi uğramak ister misin?
- Do you want to come over now?
Tüm güzel şeyler bitmek zorundadır.
- All good things must come to an end.
İçeri gelin. Başlamak üzereyiz.
- Come on in. We're just about to get started.
Birlikte başlamak için buraya gelmemeliydin.
- You shouldn't have come here to begin with.
Kim gelirse gelsin, ona dışarıda olduğumu söyle.
- Whoever comes, tell him I'm out.
Kim gelirse gelsin, içeri girdirmeyeceğim.
- Whoever comes, I won't let him in.
Tom bugün bizimle olmak için Boston'dan bütün yolu katetti.
- Tom has come all the way from Boston to be with us today.
Ne olursa olsun bir şarkıcı olmak istiyorum.
- I wish to be a singer come what may.
Tom geldiği yoldan geri dönmek zorunda kaldı.
- Tom had to go back the way he'd come.
Ofisime geri dönmek istiyor musun?
- Do you want to come back to my office?
Savaşın geleceği belliydi.
- It appeared that war would come.
Belki Jane gelecektir.
- Maybe Jane will come.
Haydi, çabuk cevap ver.
- Come on, answer quickly.
Mary'nin bu kadar çabuk geleceğini beklemiyordum.
- I didn't expect that Mary would come so soon.
Leave it to settle for about three months and, come Christmas time, you'll have a delicious concoctions to offer your guests.
The guests came at eight o'clock.
She’ll be coming ’round the mountain when she comes.
He came after a few minutes.
The pain in his leg comes and goes.
He came to SF literature a confirmed technophile, and nothing made him happier than to read a manuscript thick with imaginary gizmos and whatzits.
If we count three before the come of thee, thwacked thou art, and must go to the women.”.
He was a dream come true.
Winter comes after autumn.
His test scores came close to perfect.
I don't know when he's coming.
- I don't know when he will come.
It's been a long time coming; but tonight, because of what we did on this day, in this election, at this defining moment, change has come to America.
- It's been a long time coming; but tonight, because of what we did on this day, in this election, at this defining moment, change has come to the United States.