Tom kimle konuşmamamız gerektiğini oldukça netleştirdi.
- Tom made it quite clear who we weren't supposed to talk to.
Çalışma sigara içmenin sağlığımızı mahvettiğini netleştirmiştir.
- The study made it clear that smoking ruins our health.
Sabahleyin katlanır yatağı temizleriz.
- In the morning, we clear the futon.
Boğazını temizledi ve Ben Tatoeba'yı seviyorum! dedi.
- He cleared his throat, and said:I love Tatoeba!.
Bu derenin suyu serin ve berraktır.
- The water in this brook is cool and clear.
Turkuaz rengi, berrak su rengini çağrıştırıyor, açık ve soluk bir mavi.
- The turquoise colour evokes the colour of clear water, it's a light and pale blue.
Senatonun antlaşmayı reddedeceği açıkça görünüyordu.
- It seemed clear the Senate would reject the treaty.
Elinden geldiğince açık konuşsan iyi olur.
- You had better talk as clearly as you can.
George pozisyonunu belirginleştirdi.
- George has made his position clear.
Bir fincan kahve, baş ağrımı ortadan kaldırdı.
- A cup of coffee cleared up my headache.
Bulutsuz gökyüzüne bak.
- Look at the clear sky.
Bulutsuz bir günde Fuji dağını görebilirsiniz.
- On a clear day, you can see Mt. Fuji.
Pazar sabahı hava parlak ve açıktı.
- It was a bright and clear Sunday morning.
Onun mavi gözleri açık ve parlaktı.
- His blue eyes were clear and bright.
Yakında aydınlanacak gibi görünüyor.
- It looks like it is going to clear up soon.
Fırtınadan kısa bir süre sonra gökyüzü aydınlandı.
- The sky cleared up soon after the storm.
Yolu boşaltın. Güvenli değil.
- Clear the road. It's not safe.
Rafı boşalt ve kitaplarını oraya koyabilirsin.
- Clear off the shelf, and you can put your books there.
Hava açıkken Fuji dağını uzaktan görebiliriz.
- On a clear day, we can see Mt. Fuji in the distance.
Bulutlu günlerde, uzaktaki sesleri açık havadakilerden daha iyi duyarsın.
- On cloudy days, you can hear distant sounds better than in clear weather.
O şimdi tamamen benim için temiz.
- It's all clear to me now.
Bunu tamamen açık yapmak istiyorum.
- I want to make this perfectly clear.
Tom'un seninle evlenmek gibi bir niyeti olmadığı aşikar.
- It's clear that Tom has no intention of marrying you.
O noktada pek emin değilim.
- I'm not too clear about that point.
Programımı boşalttım.
- I've cleared my schedule.
Bekleme odası boşalıyor.
- The waiting room is clearing out.
Bahçeyi temizlemek zorundayım.
- I have to clear the garden.
Aklını şüphelerden temizlemek için çok çabaladı.
- She tried hard to clear her mind of doubts.
O bunu daha açık hale getiriyor mu?
- Does that make it any clearer?
Bu, işleri açık hale getiriyor.
- That makes things clear.
Bu gerçeğin ışığında, onun masum olduğu açıktır.
- In the light of this fact, it is clear that he is innocent.
Gökyüzü açık ve rüzgar ferahlatıcı biçimde serin. Dışarıda geçirmek için harika bir gün.
- The sky is clear and the wind is refreshingly cool. It's a perfect day to spend outdoors.
Onun açıklaması anlaşılır değil.
- His explanation is not clear.
O, geçerli Fransızca konuşuyor ama o anlaşılır biçimde Almancada daha akıcı.
- He speaks passable French, but he is clearly more fluent in German.
Bu sorunu halletmek istiyoruz.
- We want to clear up this problem.
O, bulaşık masasını temizleyecek.
- She will clear the table of the dishes.
Sabahleyin katlanır yatağı temizleriz.
- In the morning, we clear the futon.
The speaker took a drink of water and cleared her throat before continuing.
We've got a loan from the bank which has cleared the way for us to buy a house.
Belli ki yanılıyorsun.
- Clearly you are mistaken.
Onun konuşma şeklinden açıkça belli olduğu için, o bir öğretmendir.
- He is a teacher, as is clear from his way of talking.
After a heavy rain, the sky cleared nicely for the evening.
I threw it clear across the river to the other side.
a clear conscience.
The check might not clear for a couple of days.
Do I make myself clear? Crystal clear.
The court cleared the man of murder.
The coast is clear.
The door just barely clears the table as it closes.
Congress passed the President’s Clear Skies legislation.
He's been clearing seven thousand a week.
as clear as crystal.
clear weather, a clear day.
Stand clear of the rails, a train is coming.
Clear the way.
It looks like a simple enough problem, but the answer might not be as clear cut as you suppose.
They cleared out as soon as the cops arrived.
clear out your inbox to make more space.
The town is packed in the summer, but clears out in the winter.
We need to get the trees cleared out the way before anything can drive down this path.
The bouncer was called in to clear the air after a violent argument between the married couple in the bar.
We should give the garage a clear-out to make space for the new car.
... or something but systems it's trying to clear up the phone ...
... MR. ROMNEY: Well, sure. I'd like to clear up the record and go through it piece by piece. ...