O bulunduğu duruma kendini alıştıramaz.
- He can't accommodate himself to his circumstances.
Bunlar özel durumlar.
- These are special circumstances.
Bu şartlar altında teslim olmaktan başka seçeneğimiz yok.
- Under the circumstances we have no choice but to surrender.
Şartlar benim yurt dışına gitmeme izin vermedi.
- The circumstances did not allow me to go abroad.
Şartlar göz önüne alındığında, böyle bir olayın gerçekleşmesi kaçınılmazdı.
- Given the circumstances, it was inevitable that such an incident should take place.
O koşulları detaylı olarak açıkladı.
- He described the circumstances in detail.
Ben bu koşullar altında önemli bir baskı gösterdiğimi düşünüyorum.
- I think I've showed considerable constraint under the circumstances.
Bu koşullar altında, iflas kaçınılmazdır.
- Under the circumstances, bankruptcy is inevitable.
Then another circumstance happened, which made a lasting impression on my memory, though I was but a small child.