Do you feel any attraction for this book?
- Bu kitap için herhangi bir cazibe hissediyor musun?
The most important attractions of the Åland Islands are the friendly people and the beautiful scenery.
- Åland adalarının en önemli cazibeleri samimi insanlar ve güzel manzara.
Television has a great appeal for him.
- Televizyonun onun için büyük bir cazibesi vardır.
Sami found himself drawn to Layla's charm.
- Sami kendini Leyla'nın cazibesine çekilmiş buldu.
Man is judged by his courage, woman by her charm.
- Erkek cesaretiyle yargılanır, kadın cazibesiyle.
The picture has a charm of its own.
- Resmin kendine ait bir cazibesi var.
They have a nerdy fascination.
- Modası geçmiş cazibeleri var.
I will never understand the allure of wealth.
- Servet cazibesini asla anlamayacağım.
I don't believe in spells and charms.
- Büyülere ve cazibelere inanmıyorum.
I was attracted to the girl.
- Ben kızın cazibesine kapıldım.
This palace is the most famous and best appreciated attraction in our city.
- Bu saray bizim şehirde en ünlü ve en iyi takdir edilen cazibesidir.