Tavsiyem olmasaydı, başarısız olurdun.
- But for my advice, you would have failed.
Ailem olmasa, çok fazla çalışmam.
- But for my family, I would not work so hard.
Fırtına olmasaydı daha erken varırdım.
- But for the storm, I would have arrived earlier.
Tavsiyem olmasaydı, başarısız olurdun.
- But for my advice, you would have failed.
Dinledim fakat hiçbir şey duymadım.
- I listened, but I didn't hear anything.
Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.
- The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.
Tüm modeller yanlış, ancak bazıları yararlı.
- All models are wrong, but some are useful.
Partiye gidebilirsin, ancak gece yarısına kadar eve olmalısın.
- You may go to the party, but you must be home by midnight.
Tatoeba'ya yüzlerce cümle yazmak isterdim ama yapmam gereken şeyler var.
- I would love to write hundreds of sentences on Tatoeba, but I've got things to do.
Büyük bedenimiz var, ama o renk mevcut değil.
- We have the extra-large size, but not in that color.
Tom hariç herkes oradaydı.
- Everyone but Tom was there.
Biz Pazar hariç her gün çalışırız.
- We work every day but Sunday.
Tehlike bilmediğimiz şeyden gelmez, fakat oysa doğru değilken doğru olduğuna inandığımız şeyden gelir.
- Danger doesn't come from what we don't know, but from what we believe to be true whereas it isn't.
Yani onlardan biri gitmek zorunda. Ama hangi biri?
- That means one of them will have to go. But which one?
Tom ve Mary'nin yaklaşık 20 tane çocukları var, yani onlar kesin sayısı konusunda tam olarak emin değiller.
- Tom and Mary have about 20 children, but they're not quite sure of the exact number.
Avrupa Birliği'nin teorik olarak aynı haklara sahip 23 resmi dili var ama uygulamada yalnızca üç dil işliyor: İngilizce, Fransızca ve Almanca.
- The European Union has 23 official languages, theoretically with the same rights, but in practice only 3 working languages: English, French and German.
Yalnızca Fransızca değil, İspanyolca da konuşuyor.
- He not only speaks French, but he speaks Spanish, too.
Bu şakadan başka bir şey değildi.
- It was nothing but a joke.
Kız ağlamaktan başka bir şey yapmıyor.
- The girl did nothing but cry.
Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi.
- Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.
Onun kitabı sadece İngiltere'de ünlü değil, Japonya'da da ünlü.
- Her book is famous not only in England but also in Japan.
Birbirimizi anlamaya çalışarak yakınlaşırız fakat sadece birbirimizi incitiriz ve ağlarız.
- We get closer, trying to understand each other, but just hurt each other and cry.
Biz itiraz ettik ama o yine de dışarı gitti.
- We objected, but she went out anyway.
Jack, Mary'nin Tom'u kendi elleriyle öldürmesini istedi ama Mary henüz hazır olmadığını söyleyerek itiraz etti.
- Jack wanted Mary to kill Tom with her own hands, but Mary objected saying she was not ready yet.
Önce plandan hoşlandığımı düşündüm fakat ikinci düşünüşümde ona karşı çıkmaya karar verdim.
- At first I thought I liked the plan, but on second thought I decided to oppose it.
Ama yardımın olmasaydı, ben başarısız olurdum.
- But for your help, I would have failed.
Fırtına olmasaydı daha erken varırdım.
- But for the storm, I would have arrived earlier.
Herkes ona karşı çıktı fakat her şeye rağmen Mary ve John evlendi.
- Every one opposed it, but Mary and John got married all the same.
Fakat bekar olmanın yararlarına rağmen, onlar birgün evlenmek istiyor.
- But in spite of the merits of being single, they do want to get married some day.
Mutfakta bir gürültü duysam fakat evde yalnız olsam, ne olduğunu görmek için giderim.
- If I heard a noise in the kitchen but was home alone, I would go to see what happened.
Marko yalnızca İngilizce değil Almanca da okudu.
- Mariko studied not only English but also German.
But for the stinging cold of January, this Casanova would not have taken shelter behind the coffeehouse window, .
But in important ways the ' but for ' test obscures the true role played by causal principles in assessing legal responsibility.
Away but the hoose and tell me whae's there.
You told me I could do that, but she said that I could not.
It never rains but it pours.
I like everything but that.
Now the Wicked Witch of the West had but one eye, yet that was as powerful as a telescope, and could see everywhere. So, as she sat in the door of her castle, she happened to look around and saw Dorothy lying asleep, with her friends all about her. They were a long distance off, but the Wicked Witch was angry to find them in her country; so she blew upon a silver whistle that hung around her neck.
I am not rich but (I am) poor.
... and but for his wisdom, the Cuban Missile Crisis could have ended in conflagration. ...
... But for the most common case there's an even simpler way. ...