Meg was happy about meeting Tom again.
- Meg Tom'la tekrar buluşmaktan mutluydu.
Tom's meeting with his boss was very tense.
- Tom'un patronuyla buluşması gerilimli idi.
Tom certainly wouldn't be pleased if Mary went out on a date with John.
- Mary John'la buluşmak için çıksa, Tom kesinlikle memnun olmaz.
Tom couldn't make the grade with Mary; she refused him when he asked her for a date.
- Tom Mary ile amacına ulaşamadı; ondan buluşma talep ettiğinde o onu reddetti.
We're approaching the rendezvous point.
- Buluşma noktasına yaklaşıyoruz.
Tom made an appointment to meet Mary the following day.
- Tom, ertesi gün Mary ile buluşmak için randevu verdi.
Tom made an appointment to meet Mary later.
- Tom, Mary'le daha sonra buluşmak için sözleşti.
Fadil found out about Layla's secret dating life.
- Fadıl, Leyla'nın gizli buluşma hayatı hakkında bilgi edindi.
Sami met Layla through an online dating service.
- Sami çevrimiçi bir buluşma hizmeti aracılığıyla Leyla ile tanıştı.
I had a chance to meet him in Paris.
- Paris'te onunla buluşma şansım vardı.
She promised to meet her at the coffee shop.
- Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
Meg was happy about meeting Tom again.
- Meg Tom'la tekrar buluşmaktan mutluydu.
Meeting my old friend was very pleasant.
- Eski arkadaşımla buluşmak çok hoştu.
This is an amazing discovery.
- Bu inanılmaz bir buluş.
He became world-famous for his discovery.
- O buluşundan dolayı dünyaca ünlü oldu.
We have a good opinion of your invention.
- Buluşunuzu önemsiyoruz.
The computer is a recent invention.
- Bilgisayar yeni bir buluştur.
Next time we'll agree on a meeting place.
- Bir dahaki sefere bir buluşma yeri kararlaştıracağız.
Do you want to get together this weekend?
- Bu hafta sonu buluşmak ister misin?
I'd like to get together as soon as possible.
- En kısa sürede buluşmak istiyorum.
Most scientific breakthroughs are nothing else than the discovery of the obvious.
- Bilimsel buluşların çoğu bilinenin keşfinden başka bir şey değildir.
Tom certainly wouldn't be pleased if Mary went out on a date with John.
- Mary John'la buluşmak için çıksa, Tom kesinlikle memnun olmaz.
We made a date to meet soon.
- Yakında buluşmak için bir randevu verdik.
Tom has to meet Mary in the park tomorrow at 2:30.
- Tom Mary ile yarın saat ikide parkta buluşmak zorunda.
Tom and Mary decided to meet there again the following week.
- Tom ve Mary, ertesi hafta yine orada buluşmak için karar verdi.
The coffee has got to be as hot as a girl's kiss on the first date, as sweet as those nights in her arms, and as dark as the curse of her mother when she finds out.
- Kahve bir kızın ilk buluşmasındaki öpücük kadar sıcak, o gece kızın kucağı kadar yumuşak ve annesinin kızı bulduğu zaman ettiği küfürler kadar siyah olmalıdır.
He promised to meet her at the coffee shop.
- Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
She promised to meet her at the coffee shop.
- Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
Tom and the rest of the robbers rendezvoused at a subway station.
- Tom ve kalan soyguncular bir metro istasyonunda buluştular.
We're approaching the rendezvous point.
- Buluşma noktasına yaklaşıyoruz.