Определение bulmak в Турецкий язык Английский Язык словарь
- find
Finding his office was easy.
- Onun bürosunu bulmak kolaydı.
Finding his office was easy.
- Onun ofisini bulmak kolaydı.
- procure
- discover
The real journey of discovery doesn't consist in exploring new landscapes but rather in seeing with new eyes.
- Gerçek bir keşif yolculuğuna çıkmak yeni manzaralar bulmakla olmaz ancak onlara yeni gözlerle bakmakla olur.
Searching is dangerous. Sometimes you discover something you didn't at all want to find.
- Araştırma tehlikelidir. Bazen hiç bulmak istemediğin bir şeyi bulursun.
- obtain
- contrive
- pick up
- think up
- invent
I wish I was smart enough to invent something that sold well enough for me to get rich.
- Keşke benim zengin olmam için yeterince satan bir şeyi bulmak için yeterince akıllı olsam.
- rout out
- come by
This rare stamp is hard to come by.
- Bu nadir pulu bulmak zordur.
Jobs are hard come by these days.
- Bu günlerde iş bulmak zordur.
- hunt up
- total
- amount to
- (deyim) lay hold
- trace
- lay hands on
- come up with
It was impossible to come up with a really satisfactory solution.
- Gerçekten tatmin edici bir çözüm bulmak imkansızdı.
Why am I the one who has to come up with all the ideas?
- Bütün fikirleri bulmak zorunda olan kişi neden benim?
- hunt out
- turn up
Police have failed to turn up any new evidence about the murder.
- Polis cinayetle ilgili herhangi bir yeni kanıt bulmakta başarısız oldu.
- strike out
- reach
We have to find a way to reach Tom.
- Tom'a ulaşmak için bir yol bulmak zorundayız.
- to accuse (someone) of, impugn (someone) with
- go for
- strike
- provide with
- clear up
- ascertain
- to amount to (a sum)
- devise
- happen on
- to recall, be able to remember. bulup buluşturmak to find (something) somehow. buldukça bunamak never to be satisfied with what one gets, always to wish for more
- happen upon
- hit
- study out
- cogitate
- meet
- to experience, arrive at
- to find and choose
- to reach (a place, a time)
- to find; to detect, to determine; to find out; to discover; to invent, to devise; to amount to, to total
- reason
Tom did his best to find a reason to stay.
- Tom kalma sebebi bulmak için elinden geleni yaptı.
- to be punished, receive one's just deserts
- to reach, achieve (an end, health, success)
- locate
X rays are used to locate breaks in bones.
- X ışınları kemiklerdeki kırıkları bulmak için kullanılır.
It took one week to locate their hiding place.
- Onların saklanma yerini bulmak bir hafta sürdü.
- happen
You've got to find out what happened to Tom.
- Tom'a ne olduğunu bulmak zorundasın.
We've got to find out what happened to Tom.
- Tom'a ne olduğunu bulmak zorundayız.
- strike on
- spot
- get through
- detect
The detective used a magnifier to find some clues.
- Dedektif bazı ipuçlarını bulmak için bir büyüteç kullanır.
- suss
- rustle up
- get onto
- get
You've got to get a steady job.
- İstikrarlı bir iş bulmak zorundasın.
It's getting easier to find audio files by native speakers for almost any language you might want to study.
- Neredeyse öğrenmek isteyebileceğin her dilde yerli konuşurlar tarafından hazırlanmış ses dosyalarını bulmak kolaylaşıyor.
- think sth. up
- find for
- {k} sniff out
- hunt up/out
- coin
- suçlu bulmak
- convict
- vuku bulmak
- occur
- uygun bulmak
- approve
- bulma
- {i} find
Christopher Columbus did not find fame. It was fame who found Christopher Columbus.
- Christopher Columbus, ün bulmadı. Christopher Columbus'u bulan ündü.
After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
- Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
- çare bulmak
- obviate
- bir şeye çözüm bulmak
- sort something out
- bulma
- {i} invention
- iz sürerek bulmak
- track down
- kafa bulmak
- send up
- uygun bulmak
- uphold
- çözüm bulmak
- to find a solution, to sort sth out
- (özür/neden) bulmak
- (deyim) make up
- bahane bulmak
- find a pretext
- bulma
- select
- bulma
- location
- cesaret bulmak
- take heart
- cevap bulmak
- find answer
- fırsat bulmak
- find an opportunity
- fırsat bulmak
- get one's foot in the door
- hayat bulmak
- enliven
- hayat bulmak
- strengthen
- hayat bulmak
- arouse
- hayat bulmak
- animate
- hayat bulmak
- invigorate
- hedefi bulmak
- get home
- ilginç bulmak
- come up with
- incelikle bir çözüm bulmak
- workaround
- istikrar bulmak
- steady
- kaza sonucu bulmak
- come by
- kusur bulmak
- pull apart
- kusur bulmak
- knock
- kusur bulmak
- find fault with
- kusur bulmak
- carping
- kusur bulmak
- finding fault with
- kusurlu bulmak
- (deyim) find wanting
- kuvvet bulmak
- strengthen
- nihayet bulmak
- come to an end
- olumlu bulmak
- approve
- suçlu bulmak
- (Kanun) bring in a verdict of guilty
- vuku bulmak
- transpire
- vuku bulmak
- (Kanun) born
- vuku bulmak
- take place
- vuku bulmak
- grow up
- vuku bulmak
- result
- vuku bulmak
- happen
- yerini bulmak
- locate
- çözüm bulmak
- (Dilbilim) clear up
- çözüm yolu bulmak
- come up with
- bul
- {f} found
I found the book very interesting.
- Kitabı çok enteresan buldum.
Zebras and giraffes are found at a zoo.
- Zebralar ve zürafalar bir hayvanat bahçesinde bulunurlar.
- bul
- rout out
- bul
- {f} finding
Finding her office was easy.
- Onun bürosunu bulmak kolaydı.
I had great difficulty in finding my ticket at the station.
- İstasyonda biletimi bulurken büyük zorluk yaşadım.
- bul
- {f} find
Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
- Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
Ann can't find a job.
- Ann, bir iş bulamıyor.
- bulma
- detection
- fırsat bulmak
- (Dilbilim) get around
- kusur bulmak
- criticize
- bul
- contrive
He contrived a means of speaking to Nancy privately.
- O, Nancy ile özel olarak konuşmanın bir yolunu buldu.
- bul
- {f} contrived
He contrived a means of speaking to Nancy privately.
- O, Nancy ile özel olarak konuşmanın bir yolunu buldu.
- bulma
- locators
- kafa bulmak
- clown on someoneto have someone on
- kafayı bulmak
- Get drunk, have a jag on
- nizam vermek, intizam bulmak
- order to give regularity to find
- teselli bulmak
- Find solace
- yeterli bulmak
- Find something sufficient, find something enough
- şifa bulmak
- Recover one's health, get well
- Bul
- (abbr. for Bulvarı) Boulevard
- acemice bulmak
- fumble out
- adamını bulmak
- to find the right person to do (a job)
- afiyet bulmak
- to regain one's health, get well
- akşamı bulmak
- 1. to stay until evening. 2. to last until evening
- alıcı bulmak
- (for something) to sell, have a market, be in demand
- aman bulmak
- to escape, be saved
- antipatik bulmak
- not to find (someone) to one's liking
- ara bulmak
- reconcile
- ara bulmak
- to reconcile, to mediate
- ara bulmak
- mediate
- ara bulmak
- settle a dispute
- ara bulmak
- to reconcile, settle a dispute (between)
- aralarını bulmak
- reconcile
- aralarını bulmak
- to reconcile
- arayıp bulmak
- scare up
- arayıp bulmak
- seek out
- arayıp bulmak
- search out
- arayıp bulmak
- fish out
- araştırarak bulmak
- root out
- araştırıp bulmak
- rummage up
- açıkını bulmak
- to find something amiss
- bahane bulmak
- to find an excuse
Mary doesn't want to see me, but I have to find an excuse for talking to her.
- Mary beni görmek istemiyor, fakat onunla konuşmak için bir bahane bulmak zorundayım.
- bahane bulmak
- to find a pretext
- bal alacak çiçeği bilmek/bulmak
- to find the person from whom to profit
- baş bulmak
- to pay, leave a profit
- belasını bulmak
- to get into trouble; to get one's deserts
- belâsını bulmak
- come to grief
- benzerlik bulmak
- liken
- bokunda boklavat/boncuk bulmak/bokunda inci aramak
- to overestimate, praise undeservedly
- bokunda boncuk bulmak
- to dote on/upon sb though they don't deserve it
- bul
- routout
- bul
- detect
The detectives found no other evidence.
- Dedektifler başka kanıt bulmadı.
The detective found absolute proof of the man's guilt.
- Dedektif adamın suçuyla ilgili kesin kanıtı buldu.
- bul
- ave
- bulma
- obtainment
- bulma
- procurement
- bulma
- ascertainment
- bulma
- finding
Finding his office was easy.
- Onun ofisini bulmak kolaydı.
Finding his office was easy.
- Onun bürosunu bulmak kolaydı.
- bulma
- procuring
- bulma
- detection, finding; invention
- bulma
- (para vb.) accommodation
- bulma
- detect
The detective used a magnifier to find some clues.
- Dedektif bazı ipuçlarını bulmak için bir büyüteç kullanır.
The detectives found no other evidence.
- Dedektifler başka kanıt bulmadı.
- cezasını bulmak
- to get one's deserts
- dayanak bulmak
- gain a foothold
- denge bulmak
- find the balance
- dengini bulmak
- mate
- derman bulmak
- to find a remedy (for). dermanı/
- derman bulmak
- to find a remedy
- dipini bulmak
- to use up (something stored in a container)
- düşünerek bulmak
- excogitate
- düşünerek çözüm bulmak
- think out
- dışdeğer bulmak
- to extrapolate
- eliyle koymuş gibi bulmak
- to find very easily
- felah bulmak
- to recover one's health or peace of mind
- feyz bulmak
- to flourish, prosper, advance
- fon bulmak
- find a fund
- fırsat bulmak
- take an opportunity
- gerekli parayı bulmak
- raise the wind
- gökte ararken yerde bulmak
- to find/meet (sb/sth) unexpectedly
- güzel bulmak
- find someone beautiful
- haklı bulmak
- to admit that (someone) has right on his side
- hassas yönünü bulmak
- strike the right chord
- hata bulmak
- a) to find fault (with) b) to debug
- hatalı bulmak
- reflect upon
- hatalı bulmak
- reflect on
- hayat bulmak
- quicken
- hitam bulmak/a ermek
- to come to a conclusion; to be completed
- hizasını bulmak
- to get into line, line up, form a straight line: Çocuklar, hizanızı bulun! Get into line, children!
- husul bulmak
- to come into existence, be produced, come to be, happen
- iddiayı haklı bulmak
- find a true bill
- ilham bulmak
- find inspiration
- imkan bulmak
- find chance
- ipucu bulmak
- find a clue
- ipucu bulmak
- to find a clue
- istikrar bulmak
- 1. to become stabilized. 2. to become established in (a place)
- kabahat bulmak
- to find fault with
- kafa bulmak
- ironize
- kafa bulmak
- ride
- kafa bulmak
- pull one's leg
- kafa bulmak
- jape
- kafiye bulmak
- tag
- kalacak yer bulmak
- refuge
- kapalı anlamı bulmak
- (Konuşma Dili) read between the lines
- kendi kendine bulmak
- (deyim) find oneself in
- kendini bulmak
- (deyim) find one's own level
- kendini bulmak
- to develop a personality of one's own
- kendini içinde bulmak
- tumble into
- koca bulmak
- find a hubby
- koca bulmak
- to find a husband
- koca bulmak
- hook a husband
- koklayarak bulmak
- wind
- kolayını bulmak
- to find an easy way
- kulpunu bulmak
- to find a pretext for
- kusur bulmak
- find fault
- kusur bulmak
- cavil
- kusur bulmak
- reprehend
- kusur bulmak
- arraign
- kusur bulmak
- reflect on