Eve ekmek ve tereyağı getirir.
- Er bringt Brot und Butter nach Hause.
Bu ekmek çok lezzetli.
- Dieses Brot ist sehr lecker.
Ekmek küflüydü, ama Tom yine de onu yedi.
- Das Brot war schimmlig, aber Tom aß es trotzdem.
Kutunun içinde taze ekmek var mıydı?
- Was there fresh bread in the box?
Bu sabah ekmek ve tereyağı yedim.
- I ate bread and butter this morning.
Tom ailede evin geçimini sağlayan tek kişi.
- Tom is the only breadwinner in the family.
O, ailenin geçimini sağlayan tek kişi.
- He's the sole breadwinner for the family.
Parası olmadığı zaman hiç ekmek alamazdı.
- When he had no money, he couldn't buy any bread.
Ekmek ve süt alacak kadar parası ancak vardı.
- He had barely enough money to buy bread and milk.
Mary bir somun ekmek için süpermarkete girerken Tom arabada bekledi.
- Tom stayed in the car while Mary ran into the supermarket for a loaf of bread.
Ben glutensiz ekmek için tarifeyi paylaştım.
- I shared the recipe for gluten-free bread.
She gave her grandchildren a bottle of milk and a piece of ham and a loaf of bread, and they set out for the great gloomy wood.
- Sie gab ihren Enkelkindern eine Flasche Milch, ein Stück Schinken und einen Laib Brot und schickte sie dann in den großen düsteren Wald hinein.
Even a simple loaf of bread can be a culinary delight.
- Auch ein einfacher Laib Brot kann ein Gaumenschmaus sein.
French bread is delicious.
- Französisches Brot schmeckt gut.