Güneş onun cildini bronzlaştırdı.
- The sun has bronzed her skin.
O bronz bir madalya kazandı.
- He won a bronze medal.
Biz bronz madalya kazandık.
- We won the bronze medal.
Güneş onun cildini bronzlaştırdı.
- The sun has bronzed her skin.
His skin began to bronze as he worked in our garden each day.
bronze colour:.
My mother bronzed my first pair of baby shoes.
bronze yellow colour:.
Oetzi the Iceman's axe was of arsenical bronze.
Tom's face was sunburned.
- Tom'un yüzü bronzlaşmıştı.
Your face is sunburned.
- Senin yüzün bronzlaşmış.
Mary has a slightly tanned skin.
- Mary'nin hafifçe bronzlaşmış bir cildi var.
She has a beautiful tan.
- Bronzlaşmış güzel bir cildi var.
The sun has bronzed her skin.
- Güneş onun cildini bronzlaştırdı.
The bronze statue looks quite nice from a distance.
- Bronz heykel uzaktan oldukça güzel görünüyor.
She won a bronze medal.
- O bir bronz madalya kazandı.
... Copper and tin, Bronze Age. ...
... the metals we need to make bronze tools and weapons. ...