Tom eve bir hediyelik eşya getirmek istedi.
- Tom wanted to bring home a souvenir.
Öğle yemeğini getirmek zorunda değilsin.
- You do not have to bring your lunch.
O, tartışmak istediğim başka bir konuya getirir.
- That brings up another point I'd like to discuss.
Çünkü biz sizi seviyoruz, daha iyi bir kullanıcı deneyimi getirmek için Tatoeba'yı güncelleştiriyoruz. Gördünüz mü? Biz sizi seviyoruz ha?
- Because we love you, we are updating Tatoeba to bring you a better user experience. See? We love you huh?
Bana dergileri getir.
- Bring me the magazines.
The new company director brought a fresh perspective on sales and marketing.
The closer Jones can really bring it.
... DataKind, an organization that brings together leading data ...
... So, urbanization brings many features of liberation as well as changing the incentives. ...