Oğlumu ofisinize getirmek zorunda mıyım?
- Do I have to bring my son to your office?
Öğle yemeğini getirmek zorunda değilsin.
- You do not have to bring your lunch.
O, tartışmak istediğim başka bir konuya getirir.
- That brings up another point I'd like to discuss.
Lütfen bana bugünün gazetesini getir.
- Bring me today's paper, please.
Çünkü biz sizi seviyoruz, daha iyi bir kullanıcı deneyimi getirmek için Tatoeba'yı güncelleştiriyoruz. Gördünüz mü? Biz sizi seviyoruz ha?
- Because we love you, we are updating Tatoeba to bring you a better user experience. See? We love you huh?
The new company director brought a fresh perspective on sales and marketing.
The closer Jones can really bring it.
... what brings jobs in. The president's characterization of my tax plan… ...
... that brings the same impulse to saving as always always existed with ...