Определение bozuk в Турецкий язык Английский Язык словарь
- out of order
The telephone is now out of order.
- Telefon şu anda bozuk.
The washing machine is out of order.
- Çamaşır makinesi bozuk.
- spoilt
- broken
My clock seems to be broken.
- Benim masa saati bozuk gibi görünüyor.
Can you fix the broken radio?
- Bozuk radyoyu tamir edebilir misin?
- ruined
- distorted
- damaged
- broken down
I cannot drive Taninna to school. My car is broken down.
- Taninna'yı okula götüremem. Arabam bozuk.
- out of action
- faulty
- dished
- wrong
Something is wrong with my typewriter.
- Daktilomda bir bozukluk var.
Something seems to be wrong with my clock.
- Saatim bozuk gibi görünüyor.
- nonoperating
- tainted
- amiss
- hard-set
- out-of-gear
- addle
- (Argo) cactus
- tanked
- corrupted
Voters must not be corrupted.
- Seçmenler bozuk olmamalıdır.
- flawy
- out-of-action
- degenerate
- bumpy
- nonoperative
- corrupt
The politicians in my country are very corrupt.
- Ülkemdeki politikacılar çok bozuk.
Voters must not be corrupted.
- Seçmenler bozuk olmamalıdır.
- perverse
- disarranged
- spurious
- cock-a-hoop
- malfunctioning
- depraved
- (Konuşma Dili) flotsam and jetsam
- stale
I haven't had anything to eat for three days other than a stale sandwich, a rotten apple, and some spoiled yogurt.
- Üç gündür, bayat bir sandviç, çürük bir elma ve biraz bozuk yoğurt dışında hiçbir şey yemedim.
- rancid
- dud
- change
Do you have small change with you?
- Yanında bozuk para var mı?
I usually toss my loose change into my desk drawer.
- Bozuk paramı genellikle masamın çekmecesine atarım.
- disordered
- upset
- dirty
- imperfect
- disappointed
- in bad order
- dead
- bum
He has a scraggly beard and a bum leg.
- Onun sıska bir sakalı bozuk bir bacağı var.
- Doric
- flyblown
- spoilt, ruined; (çalışmaz) out of order, out of action, on the blink, on the bum, dead, inactive; faulty; disordered, disarranged; (yazı, konuşma) broken; (hava) bad, foul, dirty;" " (gıda) rotten, tainted; (yol vb) bumpy; corrupt, depraved; not virgin
- haywire
- embroiled
- foul
That man has a foul mouth.
- O adamın bozuk bir ağzı var.
Tom is in a foul mood today.
- Tom bugün bozuk ruh halinde.
- bad
Bad English is the most widespread language in the world.
- Bozuk İngilizce dünyanın en yaygın dilidir.
- hard set
- on the fritz
The lambda sensor is on the fritz again.
- Lambda sensörü yine bozuk.
- a nine-stringed lute
- gone
- deranged
- abusive
Tom was very abusive towards his children.
- Tom çocuklarına karşı çok ağzı bozuktu.
- out of work
- {s} kaput
- defective
My camera's display is defective.
- Benim kameranın görüntüsü bozuk.
- cranky
- unwholesome
- intemperate
- impassable
- broken-down
- brokendown
- {s} unsound
- {s} off
It seems my clock is slightly off.
- Saatim biraz bozuk gibi görünüyor.
The printer in Peter's office is broken and doesn't print anymore.
- Peter'in ofisindeki yazıcı bozuk ve artık yazdırmıyor.
- {s} knackered
- bozuk para
- change
Do you have any change?
- Hiç bozuk paran var mı?
I usually toss my loose change into my desk drawer.
- Bozuk paramı genellikle masamın çekmecesine atarım.
- bozuk arazide yapılmış geçit
- causeway
- bozuk para
- small change
I'm sorry, but I don't have any small change.
- Üzgünüm fakat hiç bozuk param yok.
Do you have small change with you?
- Yanında bozuk para var mı?
- bozuk (hava)
- intemperate
- bozuk (mide)
- upset
- bozuk biçim
- (Bilgisayar) bad format
- bozuk dll
- (Bilgisayar) corrupted dll
- bozuk dosya
- (Bilgisayar) bad file
- bozuk olmak
- (Konuşma Dili) be off
- bozuk olmak (mide)
- be upset
- bozuk ortam
- (Bilgisayar) bad media
- bozuk para
- fractional money
- bozuk para
- (Konuşma Dili) chickenfeed
- bozuk para
- (Konuşma Dili) chump change
- bozuk para
- divisional coin
- bozuk para
- chicken-feed
- bozuk sütun
- (Bilgisayar) bad column
- bozuk tür
- (Bilgisayar) bad type
- bozuk yol
- (Bilgisayar) bad route
- bozuk çalmak
- angry
- bozuk çalmak
- to be displeased
- bozuk çalmak
- displeased
- bozuk çalmak
- be displeased
- bozuk para
- bit
- bozuk para cüzdanı
- coin wallet
- bozuk adım atma
- out of step
- bozuk alan
- damaged area
- bozuk disk
- crashed disk
- bozuk diyalekt
- Doric
- bozuk düzenli olarak
- uncoordinatedly
- bozuk hat
- bad line
- bozuk hat
- poor line
- bozuk imlâ
- cacography
- bozuk iş
- defective work
- bozuk kapsam
- (Bilgisayar) bad scope
- bozuk kentleşme
- urban spread
- bozuk kentleşme
- urban sprawl
- bozuk klasör
- (Bilgisayar) bad folder
- bozuk küme
- (Bilgisayar) bad cluster
- bozuk latince
- pig Latin
- bozuk latince
- dog latin
- bozuk nesne
- (Bilgisayar) bad object
- bozuk para
- fractional currency
- bozuk para
- coin
Tom picked up the coins that had fallen behind the sofa.
- Tom kanepenin arkasına düşmüş olan bozuk paraları topladı.
Tom collected old coins.
- Tom eski bozuk paraları topladı.
- bozuk para
- chicken feed
One hundred dollars is just chicken feed.
- Yüz dolar sadece bozuk para.
- bozuk para
- loose change
I usually toss my loose change into my desk drawer.
- Bozuk paramı genellikle masamın çekmecesine atarım.
Let us students contribute to the welfare of the victims of the earthquake; even loose change will go a long way.
- Öğrencilerimizin deprem kurbanlarının refahına katkıda bulunmaları için bize izin verin; cebimizdeki bozuk paralar bile bir yere kadar yeterli olacaktır.
- bozuk paraya ihtiyacım var
- I need change
- bozuk parayla çalışan
- coin op
- bozuk parayla çalışan
- coin operated
- bozuk petek
- (Arılık) burr-comb
- bozuk plcobj
- (Bilgisayar) bad plcobj
- bozuk sağlık durumu
- ill health
- bozuk sektör
- (Bilgisayar) bad sector
- bozuk süt
- sour milk
- bozuk yarı-iletken
- (Elektrik, Elektronik) degenerate semiconductor
- bozuk yemek
- rotten food
- bozuk yer
- trouble spot
- bozuk zemin
- rough surface
- bozuk zemin
- uneven surface
- bozuk çalmak
- to be angry, to be displeased
- bozuk ürün
- (Ticaret) spoilage
- bozuk ıngilizce
- broken English
- bozuk şema
- (Bilgisayar) bad schema
- bozuk şive
- jargon
- başı bozuk
- the loose
- eskiden kötü, bozuk mal satan kimse
- old bad, bad person selling the goods
- mayası bozuk
- defective yeast
- ahlakı bozuk
- morally corrupt, morally bankrupt (person)
- ahlakı bozuk
- depraved
- akli dengesi bozuk
- of unsound mind
- akli dengesi bozuk
- mentally deranged
- akordu bozuk
- out of tune
- akortu bozuk
- out of tune
- akortu bozuk orkestra gibi
- (of a social group) without a common purpose or a basis for acting together
- araları bozuk olmak
- be at loggerheads
- araları bozuk olmak
- to be at variance with
- arası bozuk
- at odds
- arası bozuk olmak
- be in bad with
- ayarı bozuk
- in a bad mood
- ayarı bozuk
- low-spirited
- ayarı bozuk
- out of whack
- ayarı bozuk
- out of order
- ayarı bozuk
- 1. out of order, not regulated (clock, device). 2. of bad character. 3. mentally unbalanced, not all there
- ağzı bozuk
- obscene talker
- ağzı bozuk
- abusive, coarse-mouthed
- ağzı bozuk olmak
- talk billingsgate
- ağzı bozuk tip
- ribald
- ağızı bozuk
- foulmouthed, scurrilous
- beş pound için bozuk para verir misiniz
- Can you give me change for five pounds
- biraz bozuk para da verebilir misiniz
- Could you include some small change too
- bozuk para
- coinage
- bozuk para
- fractional
- daha bozuk
- wonkier
- düzeni bozuk
- out of order, in disorder
- endazesi bozuk
- ill-proportioned; not in proper order
- façası bozuk
- seamy
- fiili bozuk
- of doubtful morals, immoral
- gönülünün dümeni bozuk
- (Konuşma Dili) (one) who is not serious in his love affairs
- gözü bozuk olan
- weak-sighted
- imlası bozuk
- (someone) who is bad at spelling; (something) that contains spelling errors
- kanı bozuk
- corrupt or evil by nature
- keyfi bozuk olmak
- (deyim) feel under the weather
- keyifi bozuk/yok
- He's feeling low./He's feeling a bit depressed
- künyesi bozuk
- (someone) with a black mark on his record, with a bad record, with a checkered past
- künyesi bozuk
- disreputable
- morali bozuk
- blue
- morali bozuk
- low spirited
- morali bozuk
- despondent
- morali bozuk
- on the downbeat
- morali bozuk
- depressed, despondent, in the doldrums
- morali bozuk
- down
Tom was feeling down because Mary made fun of his hair style.
- Tom'un morali bozuktu çünkü Mary onun saç sitiliyle dalga geçti.
- morali bozuk
- downhearted
- morali bozuk olma
- low ego
- morali bozuk olmak
- be down
- niyeti bozuk
- having an evil intention
- niyeti bozuk olmak
- to have something no-good in mind; to have some mischief up one's sleeve
- odak ayarı bozuk
- out of focus
The picture of the tower was out of focus.
- Kalenin resminin odak ayarı bozuktu.
- sağlığı bozuk
- in bad health
- sicili bozuk
- (someone) who has a black mark on his employment record, who doesn't have a good record
- sinirleri bozuk
- nervy
- sinirleri bozuk
- overwrought
- siz bana bozuk para borç verebilir misiniz
- Can you lend me a dime
- soyu bozuk
- (person) who comes from bad stock
- sütü bozuk
- base, ignoble
- sütü bozuk
- (someone) who comes of bad stock, no-good, untrustworthy
- sütü bozuk adam
- bounder
- tüyü bozuk
- 1. downcast. 2. blond; blonde. 3. (someone) whose intentions are not good