Kutuda ne olduğunu biliyorum.
- I know what's in the box.
Bu kutuyu nasıl açacağını biliyor musun?
- Do you know how to open this box?
Tom sandıkları dikkatle yığıyor.
- Tom is carefully stacking the boxes.
İnsanlar sandıkta karar verecek.
- The people will decide at the ballot box.
Tom konferans odasına girdi, belgelerle dolu büyük bir karton kutu taşıyordu.
- Tom entered the conference room, carrying a large cardboard box full of documents.
Bu karton kutular narindir.
- These cardboard boxes are fragile.
Annesi ona izin verseydi, Tom bir boksör olmak isterdi.
- Tom would have become a boxer if his mother had let him.
Okulumuzda bir boks kulübümüz var.
- We have a boxing club in our school.
Tom pasaportunu bankada bir kiralık kasada tutuyor.
- Tom keeps his passport in a safe deposit box at the bank.
Tom önemli evraklarını güvenli bir kasada saklıyor.
- Tom keeps his important papers in a safety deposit box.
Oradaki polis kulübesinde sorun.
- Ask at the police box over there.
Polis kulübesinin etrafında çok sayıda insan gördüm.
- I saw a number of people around the police box.
Televizyonda boks maçı gördüm.
- I saw the boxing match on television.
Yenilikçiler televizyonun dışında düşünüyorlar.
- Innovators think outside the box.
Kutular hediyedir. Onların içinde ne var?
- The boxes are gifts. What do they contain?
Benim için büyük zevk, Mary bana Boston'dan bir hediye olarak bir müzik kutusu getirdi.
- Much to my delight, Mary brought me a music box from Boston as a gift.
Dan boks eldiveni ile Matt'e yumruk attı.
- Dan punched Matt with a boxing glove.
The books are boxed, ready for shipping.
a UNIX box.
Nevertheless, the application of woods other than box for purposes for which that wood is now used would tend to lessen the demand for box, and thus might have an effect in lowering its price.
box someone’s ears.
Leave dis place before I box you.
I'm really in a box now.
a box of books.