boştur

listen to the pronunciation of boştur
Турецкий язык - Английский Язык
empty
{v} to exhaust, make void, deprive
having nothing inside; "an empty sphere
a container that has been emptied; "return all empties to the store"
Lack of flavor
used in commerce, esp
An empty gesture, threat, or relationship has no real value or meaning. His father threatened to throw him out, but he knew it was an empty threat. to ensure the event is not perceived as an empty gesture
in transportation of freight; as, "special rates for empties
needing nourishment; "after skipped lunch the men were empty by suppertime"; "empty-bellied children"
adj kosong
excrete or discharge from the body
An offensive formation that contains no backs in the offensive backfield except the quarterback
{f} remove the contents of, make empty
An element without content is empty It can be signified by two constructs: <foo bar="plugh"></foo> and the empty-element tag: <foo bar="plugh"/> These are identical in effect and some tools will automatically convert between them (hopefully giving you the option) If you leave space such as: <foo bar="plugh"> </foo> the content is a single space (i e not null) and this could cause a validation error if the element was declared as empty see empty [in XML spec]
Destitute of, or lacking, sense, knowledge, or courtesy; as, empty brains; an empty coxcomb
An empty box, crate, cask, etc
Similar to hollow; devoid of flavor and interest
make void or empty of contents; "Empty the box"; "The alarm emptied the building"
If you describe a person's life or a period of time as empty, you mean that nothing interesting or valuable happens in it. My life was very hectic but empty before I met him
A rectangle is empty when the area contained within it is zero or negative This situation occurs when the rectangle is not normalised, or when it has a height or width of zero A region is empty if it contains no rectangles
If someone empties a room or place, or if it empties, everyone that is in it goes away. The stadium emptied at the end of the first day of athletics. a woman who could empty a pub full of drunks just by lifting one fist
boş
blank

Give me a blank sheet of paper. - Bana boş bir sayfa kağıt verin.

She handed in a blank test. - O, boş bir test teslim etti.

boş
empty

Please replace the empty ink cartridge in the printer. - Yazıcının boş mürekkep kartuşunu lütfen değiştir.

This box is empty. It has nothing in it. - Bu kutu boş. İçinde hiçbir şey yok.

boş
{s} free

Are you free on Friday afternoon? - Cuma öğleden sonra boş musunuz?

What does Tom do in his free time? - Tom boş zamanında ne yapar?

boş
vain

Dick tried to solve the problem, in vain. - Dick o problemi çözmek için boşuna çalıştı.

I tried to keep in with her in vain. - Ben onunla boşuna dost kalmaya çalıştım.

boş
vacant

Apparently that shabby flat is vacant. - Anlaşılan o eski püskü daire boş.

She parked her car in a vacant lot. - O, boş bir arazide arabasını park etti.

boş
hollow

This melon sounds hollow. Maybe that's why it was so cheap. - Bu kavun boş görünüyor. Belki de çok ucuz olmasının nedeni budur.

It was another hollow promise. - O başka bir boş sözdü.

boş
{s} ineffective
boş
{s} thin

Are you seriously thinking about getting a divorce? - Cidden boşanmayı düşünüyor musunuz?

This business plan of yours seems almost too optimistic. All I can say is I hope it's more than just wishful thinking. - Senin bu iş planı neredeyse çok iyimser görünüyor. Bütün söyleyebileceğim onun bir boş hayalden daha fazlası olduğunu ummamdır.

boş
(Otomotiv) neutral

You can accelerate as much as you want, but since the car's in neutral, we won't be going anywhere. - İstediğin kadar gaza bas, arabanın vitesi boşta olduğu için hiçbir yere gidemeyiz.

boş
inutile
boş
stark
boş
inert
boş
(Otomotiv) neutral position
boş
vacancy

They filled the vacancy by appointment. - Atama ile boş kontenjanı doldurdular.

Bring me your resume. I told you there's a vacancy at my office. - Özgeçmişini bana getir. Sana ofisimde bir boş kadro olduğunu söyledim.

boş
(Dilbilim) zero
boş
devoid
boş
yeast
boş
(Bilgisayar) scratch
boş
{i} voiding
boş
uninhabited
boş
devoid of
boş
idle

He idles away his time. - O, zamanını boşa harcar.

No matter how rich a man may be, he ought not to be idle. - İnsanlar kadar zengin olurlarsa olsunlar, boşta olmamalılar.

boş
spare

I translate sentences on Tatoeba in my spare time. - Boş zamanımda Tatoeba'da cümle çeviririm.

What do you do in your spare time? - Boş zamanında ne yaparsın?

boş
bare

The apartment was completely bare when we moved in. - Taşındığımızda daire tamamen boştu.

The shelves were pretty bare. - Raflar oldukça boştu.

boş
clear

Clear the road. It's not safe. - Yolu boşaltın. Güvenli değil.

The waiting room is clearing out. - Bekleme odası boşalıyor.

boş
pathological
boş
clean

The dirty water from the pool was drained, and replaced with clean water. - Kirli su havuzdan boşaltıldı ve temiz su ile değiştirildi.

Tom cleaned out his bank accounts and disappeared. - Tom banka hesaplarını boşaltıp ortadan kayboldu.

boş
airy
boş
blanky
boş
unloaded

Tom unloaded the car. - Tom arabayı boşalttı.

They unloaded the ship. - Gemi yükünü boşalttı.

boş
barren
boş
nugatory
boş
inane
boş
waste

No part of the pig is wasted. - Domuzun hiçbir parçası boşa gitmedi.

In this way, we waste a lot of time. - Bu şekilde, çok fazla zamanı boşa harcarız.

boş
bubble
boş
at leisure
boş
futile
boş
desolate
boş
empty of
boş
to empty
boş
blank , free , empty , null
boş
expressionless
boş
flat

Apparently that shabby flat is vacant. - Anlaşılan o eski püskü daire boş.

I have to push my bike because one of the tyres is flat. - Lastiklerden biri boşaldığı için bisikletimi itmek zorundayım.

boş
disengaged
boş
fallacious
boş
slack, not under tension (rope)
boş
chimerical
boş
for hire
boş
unemployed; free
boş
captious
boş
without foundation
boş
frivolous
boş
desert
boş
unoccupied

The boats looked unoccupied. - Tekneler boş görünüyordu.

The boats looked unoccupied. - Gemiler boş görünüyordu.

boş
empty; bare; vacant; unemployed" " işsiz; free; ignorant, useless; (kaset, kâğıt, vb) blank; vain, futile, abortive, barren; (anlamsız) blank, inane
boş
uncultivated (land)
boş
without any foundation
boş
ignorant
boş
bootless
boş
gaseous
boş
frothy
boş
{s} unengaged
boş
{s} windy
boş
{s} pointless
boş
splutter
boş
{s} null
boş
{s} void

Fadil felt a void in his life. - Fadıl hayatında bir boşluk hissetti.

When I look back on my youth, I see a spiritual void, said Tom. - Tom Gençliğime baktığımda manevi bir boşluk görüyorum. dedi.

boş
abortive
boş
{s} vacuous
boş
{s} ineffectual
boş
fustian
boş
{s} tenantless
boş
otiose
boş
{s} invalid
boş
wishy washy
boş
godforsaken
boş
unwritten
boş
meaning

Anything is blissful with you. Nothing is meaningful without you. - Seninle her şey hoş, sensiz her şey boş.

boş
{s} unfounded
boş
{s} yeasty
boş
{s} puerile
boş
{s} unprofitable
boş
{s} trumpery
boş
disengage
boş
{s} purposeless
boş
leisure

He has no leisure for sport. - Onun spor için boş zamanı yok.

I don't know what to do with my leisure. - Boş vaktimde ne yapacağımı bilmiyorum.

boş
{s} meaningless
boş
soap

Those who wash the donkey's head waste soap. - Eşeğin başını yıkayanlar sabunu boşa harcarlar.

boş
{s} punk
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение boştur в Турецкий язык Турецкий язык словарь

Boş
tehi
Boş
(Osmanlı Dönemi) MESCUR
Boş
tıngır
Boş
açık
boş
İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan
boş
Habersiz, hazırlıksız
boş
Görevlisi olmayan (iş, görev), münhal
boş
Yapılacak işi olmayan
boş
Birbirimizi boş tesellilerle aldatacak değiliz."- R. N. Güntekin
boş
Yararsız, nafile: "Karamsar olmamak için ne kadar çırpınsak boş."- R. H. Karay. İşsiz bir biçimde: "Boş oturmak, aylak durmak insanı çabuk çökertir."- H. Taner
boş
Anlamsız
boş
Bir işe yaramayan: "Yaşlı başlı insanlarız dedi
boş
işsiz
boş
Bilgisiz
boş
Verimsiz
boş
Yararsız, nafile
boş
İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan: "Yaralı kaymakamla iki emir eri de boş kalan kompartımana rahatça yerleştiler."- A. Gündüz
boş
İşsiz bir biçimde
boş
Bilgisiz: "Daha meselesiz, daha cahil, daha boş, daha yakışıklıydılar."- S. F. Abasıyanık
boş
Habersiz, hazırlıksız: "Tatar dilencinin küfürlerine işte böyle boş yakalandım."- O. Pamuk
boş
Anlamsız: "Babam, kuvvetli bir darbe yemiş gibi şaşkın, boş gözlerle bakakaldı."- O. Kemal
boş
Bir işe yaramayan
boştur
Избранное