Give me a blank sheet of paper.
- Bana boş bir sayfa kağıt verin.
She handed in a blank test.
- O, boş bir test teslim etti.
Please replace the empty ink cartridge in the printer.
- Yazıcının boş mürekkep kartuşunu lütfen değiştir.
This box is empty. It has nothing in it.
- Bu kutu boş. İçinde hiçbir şey yok.
Are you free on Friday afternoon?
- Cuma öğleden sonra boş musunuz?
What does Tom do in his free time?
- Tom boş zamanında ne yapar?
Dick tried to solve the problem, in vain.
- Dick o problemi çözmek için boşuna çalıştı.
I tried to keep in with her in vain.
- Ben onunla boşuna dost kalmaya çalıştım.
Apparently that shabby flat is vacant.
- Anlaşılan o eski püskü daire boş.
She parked her car in a vacant lot.
- O, boş bir arazide arabasını park etti.
This melon sounds hollow. Maybe that's why it was so cheap.
- Bu kavun boş görünüyor. Belki de çok ucuz olmasının nedeni budur.
It was another hollow promise.
- O başka bir boş sözdü.
Are you seriously thinking about getting a divorce?
- Cidden boşanmayı düşünüyor musunuz?
This business plan of yours seems almost too optimistic. All I can say is I hope it's more than just wishful thinking.
- Senin bu iş planı neredeyse çok iyimser görünüyor. Bütün söyleyebileceğim onun bir boş hayalden daha fazlası olduğunu ummamdır.
You can accelerate as much as you want, but since the car's in neutral, we won't be going anywhere.
- İstediğin kadar gaza bas, arabanın vitesi boşta olduğu için hiçbir yere gidemeyiz.
They filled the vacancy by appointment.
- Atama ile boş kontenjanı doldurdular.
Bring me your resume. I told you there's a vacancy at my office.
- Özgeçmişini bana getir. Sana ofisimde bir boş kadro olduğunu söyledim.
He idles away his time.
- O, zamanını boşa harcar.
No matter how rich a man may be, he ought not to be idle.
- İnsanlar kadar zengin olurlarsa olsunlar, boşta olmamalılar.
I translate sentences on Tatoeba in my spare time.
- Boş zamanımda Tatoeba'da cümle çeviririm.
What do you do in your spare time?
- Boş zamanında ne yaparsın?
The apartment was completely bare when we moved in.
- Taşındığımızda daire tamamen boştu.
The shelves were pretty bare.
- Raflar oldukça boştu.
Clear the road. It's not safe.
- Yolu boşaltın. Güvenli değil.
The waiting room is clearing out.
- Bekleme odası boşalıyor.
The dirty water from the pool was drained, and replaced with clean water.
- Kirli su havuzdan boşaltıldı ve temiz su ile değiştirildi.
Tom cleaned out his bank accounts and disappeared.
- Tom banka hesaplarını boşaltıp ortadan kayboldu.
Tom unloaded the car.
- Tom arabayı boşalttı.
They unloaded the ship.
- Gemi yükünü boşalttı.
No part of the pig is wasted.
- Domuzun hiçbir parçası boşa gitmedi.
In this way, we waste a lot of time.
- Bu şekilde, çok fazla zamanı boşa harcarız.
Apparently that shabby flat is vacant.
- Anlaşılan o eski püskü daire boş.
I have to push my bike because one of the tyres is flat.
- Lastiklerden biri boşaldığı için bisikletimi itmek zorundayım.
The boats looked unoccupied.
- Tekneler boş görünüyordu.
The boats looked unoccupied.
- Gemiler boş görünüyordu.
Fadil felt a void in his life.
- Fadıl hayatında bir boşluk hissetti.
When I look back on my youth, I see a spiritual void, said Tom.
- Tom Gençliğime baktığımda manevi bir boşluk görüyorum. dedi.
Anything is blissful with you. Nothing is meaningful without you.
- Seninle her şey hoş, sensiz her şey boş.
He has no leisure for sport.
- Onun spor için boş zamanı yok.
I don't know what to do with my leisure.
- Boş vaktimde ne yapacağımı bilmiyorum.
Those who wash the donkey's head waste soap.
- Eşeğin başını yıkayanlar sabunu boşa harcarlar.