He left the last page blank.
- O, son sayfayı boş bıraktı.
She handed in a blank test.
- O, boş bir test teslim etti.
This box is empty. It has nothing in it.
- Bu kutu boş. İçinde hiçbir şey yok.
This club is fearfully dull. The dance floor is empty and the smoking patio is packed.
- Bu kulüp korkunç şekilde sıkıcıdır. Dans alanı boş ve sigara içme verandası tıka basa doludur.
I am never free on Sundays.
- Pazar günleri asla boş değilim.
I want to know if you'll be free tomorrow.
- Yarın boş olup olmadığını bilmek istiyorum.
John tried in vain to solve the problem.
- John sorunu çözmek için boşuna uğraştı.
I tried in vain to persuade him not to smoke any more.
- Ben onu bir daha sigara içmemesi için boş yere ikna etmeye çalıştım.
She parked her car in a vacant lot.
- O, boş bir arazide arabasını park etti.
Two seats remained vacant.
- İki koltuk boş kaldı.
This melon sounds hollow. Maybe that's why it was so cheap.
- Bu kavun boş görünüyor. Belki de çok ucuz olmasının nedeni budur.
It was another hollow promise.
- O başka bir boş sözdü.
Do you think I'm wasting my time?
- Sizce ben zamanımı boşa harcıyor muyum?
Are you seriously thinking about getting a divorce?
- Cidden boşanmayı düşünüyor musunuz?
You can accelerate as much as you want, but since the car's in neutral, we won't be going anywhere.
- İstediğin kadar gaza bas, arabanın vitesi boşta olduğu için hiçbir yere gidemeyiz.
His resignation left a vacancy in the cabinet.
- İstifası kabinede boşluk bıraktı.
Bring me your resume. I told you there's a vacancy at my office.
- Özgeçmişini bana getir. Sana ofisimde bir boş kadro olduğunu söyledim.
He idles away his time.
- O, zamanını boşa harcar.
He idled away a whole day.
- Bütün bir günü boşa geçirdi.
What do you do in your spare time?
- Boş zamanında ne yaparsın?
I think I can do it in my spare time.
- Onu boş vaktimde yapabileceğimi düşünüyorum.
The shelves were pretty bare.
- Raflar oldukça boştu.
The apartment was completely bare when we moved in.
- Taşındığımızda daire tamamen boştu.
Clear the road. It's not safe.
- Yolu boşaltın. Güvenli değil.
Clear off the shelf, and you can put your books there.
- Rafı boşalt ve kitaplarını oraya koyabilirsin.
Tom cleaned out his bank accounts and disappeared.
- Tom banka hesaplarını boşaltıp ortadan kayboldu.
The dirty water from the pool was drained, and replaced with clean water.
- Kirli su havuzdan boşaltıldı ve temiz su ile değiştirildi.
The farm workers unloaded the truck.
- Çiftçiler kamyonu boşalttı.
The ship anchored in the harbour and unloaded its goods.
- Gemi limana demir attı ve yükünü boşalttı.
No part of the pig is wasted.
- Domuzun hiçbir parçası boşa gitmedi.
Young people are apt to waste time.
- Genç insanlar, boşa zaman harcamaya eğilimlidir.
Apparently that shabby flat is vacant.
- Anlaşılan o eski püskü daire boş.
I have to push my bike because one of the tyres is flat.
- Lastiklerden biri boşaldığı için bisikletimi itmek zorundayım.
The neglected room remained unoccupied.
- İhmal edilen oda boş kaldı.
The fitting room over there is unoccupied.
- Oradaki elbise deneme odası boş.
When I look back on my youth, I see a spiritual void, said Tom.
- Tom Gençliğime baktığımda manevi bir boşluk görüyorum. dedi.
Fadil felt a void in his life.
- Fadıl hayatında bir boşluk hissetti.
Anything is blissful with you. Nothing is meaningful without you.
- Seninle her şey hoş, sensiz her şey boş.
I don't know what to do with my leisure.
- Boş vaktimde ne yapacağımı bilmiyorum.
You can do it at your leisure.
- Onu boş zamanınızda yapabilirsiniz.
Those who wash the donkey's head waste soap.
- Eşeğin başını yıkayanlar sabunu boşa harcarlar.