Tom is glad the school year is finally over.
- Tom sonunda okul yılının bittiğine memnun.
Spring is over and summer has come.
- İlkbahar bitti ve yaz geldi.
Are you finished with that magazine?
- Dergi ile işin bitti mi?
That job is pretty much finished.
- O iş hemen hemen bitti.
The threat to Richmond was ended.
- Richmond'a yönelik tehdit bitti.
The conference ended at five.
- Konferans saat beşte bitti.
I'm at the end of my strength. It's over. I can do no more.
- Gücümün sonundayım. Bitti. Daha fazla yapamam.
When the war was finished, few soldiers returned home.
- Savaş bittiğinde, birkaç asker eve döndü.
Apples have sold-out!
- Elmalar satılarak bitti!
Are you done with the paper?
- Gazete ile işin bitti mi?
Tell me when you're done.
- İşin bittiğinde bana haber ver.
It was game over for Fadil.
- Fadıl için oyun bitti.
Most of Alexander Pichushkin's killings took place in Moscow's Bitsa Park between 1992 and 2006.
- Aleksandr Piçuşkin'in cinayetlerinin çoğu 1992 ve 2006 yılları arasında Moskova'daki Bitsa Parkı'nda gerçekleşti.
As a consequence of its fun factor, Tatoeba contains random bits of factual information.
- Eğlenceli faktörün bir sonucu olarak, Tatoeba rastgele gerçek bilgi bitleri içeriyor.
Unfortunately, the food supplies gave out before the end of winter.
- Ne yazık ki, gıda malzemeleri, kış sonundan önce bitti.
The summer vacation has come to an end too soon.
- Bu yaz tatili çok çabuk bitti.
Why do you itch so much? Could you have lice?
- Neden bu kadar çok kaşınıyorsun? Bitlerin mi var?
Life is a magnificent gown full of lice.
- Yaşam, bitlerle dolu harika bir elbisedir.
You can use a fine-toothed comb to check for nits.
- Bit yumurtalarını kontrol etmek için ince dişli bir tarak kullanabilirsiniz.
What time will your last class be over?
- Son dersin ne zaman bitecek?
This class will be over in ten minutes.
- Bu dersin bitmesine 10 dakika kaldı.
I like stories that have sad endings.
- Hüzünlü biten hikayeleri severim.
I like long stories with surprise endings.
- Sürprizlerle biten uzun hikayeleri seviyorum.
A threepenny bit.
That's a bit too sweet.
I'd like a big bit of cake, please.
He was here just a bit ago, but it looks like he's stepped out.
Does your leg still hurt? / Just a bit now.
A quarter is two bits.
Your dog bit me!.
His bit about video games was not nearly as entertaining as the other segments of his show.
Tom şapkasındaki bir parça kiri fırçaladı.
- Tom brushed a bit of dirt off of his hat.
Aşk bir oyun değildir, bu nedenle sadece en iyi parçaları seçemezsiniz!
- Love isn't a game, so you can't just cherry pick the best bits!
Sana biraz tavsiye verebilir miyim?
- Can I give you a bit of advice?
Sandalyeyi biraz oynatabilir misiniz?
- Could you move the chair a bit?
Bu gece uçuş saatimiz 6 saatin altında olacak, ancak bazı şeyleri biraz hızlandırabilip hızlandıramayacağımızı göreceğiz.
- Our flying time tonight will be just under 6 hours, but I'll see if I can speed things up a bit.
Aslan tavşanı bir lokmada yedi.
- The lion ate the rabbit in one bite.
Tom evine giderken yemek için bir iki lokma atıştırmak istedi.
- Tom wanted to grab a bite to eat on his way home.
Mary Tom'a söyleyip söylemeyeceği üzerinde birazcık ikilem içerisindeydi.
- Mary is in a bit of a quandary over whether to tell Tom or not.
Hey, Tom ve Mary'nin son bölümünde neler oldu? Onlar sonunda ayrıldılar. Gerçekten buruktu. Tanrım! Ve bu kadar derinden aşık olduktan sonra!
- Hey, what happened in the final episode of 'Tom and Mary'? They broke up, in the end. It was really bittersweet. Oh my! And after being so deeply in love!
Ben azıcık şaşırmadım.
- I'm not surprised one bit.
Bunu azıcık sevmiyorum.
- I don't like it one bit.
En ufak mutluluk bile bana çok görülüyor.
- I am grudged even the least bit of happiness.
Tom hava hakkında zerre kadar endişeli değil.
- Tom isn't the least bit worried about the weather.
Tom'un benimle ilgili ne düşündüğüyle zerre kadar ilgilenmiyorum.
- I'm not the least bit interested in what Tom thinks of me.
Keskin olarak soğuktu.
- It was bitterly cold.
Yemeğinin her kırıntısını yedi.
- He ate every bit of his dinner.
Bir nebze Macarca konuşabilirim.
- I can speak a tiny bit of Hungarian.