As a consequence of its fun factor, Tatoeba contains random bits of factual information.
- Eğlenceli faktörün bir sonucu olarak, Tatoeba rastgele gerçek bilgi bitleri içeriyor.
Most of Alexander Pichushkin's killings took place in Moscow's Bitsa Park between 1992 and 2006.
- Aleksandr Piçuşkin'in cinayetlerinin çoğu 1992 ve 2006 yılları arasında Moskova'daki Bitsa Parkı'nda gerçekleşti.
The summer vacation has come to an end too soon.
- Bu yaz tatili çok çabuk bitti.
At what time does your class end?
- Saat kaçta dersiniz biter?
Life is a magnificent gown full of lice.
- Yaşam, bitlerle dolu harika bir elbisedir.
Clothes make people, rags make lice.
- Elbiseler insan yapar, eski püskü elbiseler bit yapar.
You can use a fine-toothed comb to check for nits.
- Bit yumurtalarını kontrol etmek için ince dişli bir tarak kullanabilirsiniz.
This class will be over in ten minutes.
- Bu dersin bitmesine 10 dakika kaldı.
When will the rainy season be over?
- Yağışlı sezon ne zaman bitecek?
I like stories that have sad endings.
- Hüzünlü biten hikayeleri severim.
I like long stories with surprise endings.
- Sürprizlerle biten uzun hikayeleri seviyorum.
A threepenny bit.
That's a bit too sweet.
I'd like a big bit of cake, please.
He was here just a bit ago, but it looks like he's stepped out.
Does your leg still hurt? / Just a bit now.
A quarter is two bits.
Your dog bit me!.
His bit about video games was not nearly as entertaining as the other segments of his show.
Tom üniversiteden beri bir parça değişmedi.
- Tom hasn't changed a bit since college.
Aşk bir oyun değildir, bu nedenle sadece en iyi parçaları seçemezsiniz!
- Love isn't a game, so you can't just cherry pick the best bits!
Sandalyeyi biraz oynatabilir misiniz?
- Could you move the chair a bit?
Sana biraz tavsiye verebilir miyim?
- Can I give you a bit of advice?
Bu gece uçuş saatimiz 6 saatin altında olacak, ancak bazı şeyleri biraz hızlandırabilip hızlandıramayacağımızı göreceğiz.
- Our flying time tonight will be just under 6 hours, but I'll see if I can speed things up a bit.
Ben sadece bir lokma ekmek aldım.
- I only took a bite of bread.
Tom sadece üç ya da dört lokma yedi sonra yemeği tükürdü.
- Tom ate only three or four bites then spit out the food.
Mary Tom'a söyleyip söylemeyeceği üzerinde birazcık ikilem içerisindeydi.
- Mary is in a bit of a quandary over whether to tell Tom or not.
Hey, Tom ve Mary'nin son bölümünde neler oldu? Onlar sonunda ayrıldılar. Gerçekten buruktu. Tanrım! Ve bu kadar derinden aşık olduktan sonra!
- Hey, what happened in the final episode of 'Tom and Mary'? They broke up, in the end. It was really bittersweet. Oh my! And after being so deeply in love!
Bunu azıcık sevmiyorum.
- I don't like it one bit.
O beni azıcık korkutmuyor.
- That doesn't scare me one bit.
En ufak mutluluk bile bana çok görülüyor.
- I am grudged even the least bit of happiness.
Kimya ile zerre kadar ilgilenmiyorum.
- I'm not a bit interested in chemistry.
Tom'un benimle ilgili ne düşündüğüyle zerre kadar ilgilenmiyorum.
- I'm not the least bit interested in what Tom thinks of me.
Keskin olarak soğuktu.
- It was bitterly cold.
Yemeğinin her kırıntısını yedi.
- He ate every bit of his dinner.
Bir nebze Macarca konuşabilirim.
- I can speak a tiny bit of Hungarian.