Определение birlikçilik в Турецкий язык Английский Язык словарь
- unionism
- The support of advocacy of a union, especially of a trade union
- Support for the North (the Union) during the American Civil War
- Support for the continuance of the United Kingdom (especially with respect to Northern Ireland)
- Unionism is any set of political principles based on the idea that two or more political or national units should be joined or remain together, for example that Northern Ireland should remain part of the United Kingdom. + unionist unionists un·ion·ist traditional unionists fearful of home rule. the principles of those people in Northern Ireland, mainly Protestants, who want Northern Ireland to remain as part of the UK. There are several political parties that support these principles, including the Ulster Unionists and the Democratic Unionist Party. belief in the principles of trade unions
- the system or principles and theory of labor unions
- The principles, or the system, of combination among workmen engaged in the same occupation or trade
- The sentiment of attachment to a federal union, especially to the federal union of the United States
- {i} principles and theories of workers' unions; principles of forming a union
- birlik
- association
Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
- Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
- birlik
- unity
Marriage is a unity made from love.
- Evlilik sevgiden yapılmış bir birliktir.
Unity is better than disunity.
- Birlik, ayrılıktan daha iyidir.
- birlik
- union
The Union soldiers fought fiercely.
- Birlik askerleri şiddetle savaştı.
In the first few hours of the battle, Union forces were winning.
- Savaşın ilk birkaç saati içinde, Birlik güçleri kazanıyorlardı.
- birlik
- force
The force held out bravely against their enemy's attacks.
- Birlik, düşmanın saldırılarına karşı cesurca direndi.
In the first few hours of the battle, Union forces were winning.
- Savaşın ilk birkaç saati içinde, Birlik güçleri kazanıyorlardı.
- birlik
- communion
- birlik
- brotherhood
- birlik
- {i} company
He came in company with his mother.
- Şirkete annesiyle birlikte geldi.
Tom is no longer with the company.
- Tom artık şirket ile birlikte değil.
- birlik
- {i} pool
Tom is swimming with his kids in the pool.
- Tom, çocuklarıyla birlikte havuzda yüzüyor.
- birlik
- concurrence
- birlik
- {i} legion
- birlik
- {i} troop
The general inspected the troops.
- General birlikleri denetledi.
He is commander of our troops.
- O, bizim birliklerin komutanıdır.
- birlik
- unit
The United Nations sent troops to intervene in the conflict.
- Birleşmiş Milletler, anlaşmazlığa müdahale etmek için birlik gönderdi.
The main idea in his speech was unity.
- Konuşmasındaki ana fikir birlikti.
- birlik
- {i} body
Fadil discovered the car with Layla's dead body inside.
- Fadıl arabayı içinde Leyla'nın cesediyle birlikte buldu.
Dan's body was found in a well with fifty stab wounds.
- Dan'in cesedi elli tane bıçak yarasıyla birlikte bir kuyu içinde bulundu.
- birlik
- (Biyoloji) synapsis
- birlik
- concord
- birlik
- fellowship
- birlik
- (Muzik) a whole
- birlik
- block
- birlik
- (Jeoloji) assembly
- birlik
- (Astronomi) reseau
- birlik
- conjunction
- birlik
- concert
- birlik
- collective
- birlik
- unicity
- birlik
- sameness
- birlik
- collectiveness
- birlik
- (Latin) collegium
- birlik
- ensemble
- birlik
- {i} league
- birlik
- contingent
- birlik
- party
To our surprise, Tom came to our party with Mary.
- Sürpriz oldu, Tom partimize Mary ile birlikte geldi.
I saw Tom and Mary at a party together.
- Tom ve Mary'yi bir partide birlikte gördüm.
- birlik
- bloc
- birlik
- confederacy
- birlik
- fraternity
- birlik
- alliance
- birlik
- concomitance
- birlik
- consortium
- birlik
- college
Tom and I roomed together in college.
- Tom ve ben üniversitede birlikte kaldık.
Tom and I used to hang out together when we were in college.
- Kolejdeyken Tom ve ben birlikte takılırdık.
- birlik
- federation
- birlik
- confederation
- birlik
- unison
- birlik
- {i} syndicate
- birlik
- allience
- birlik
- {i} collaboration
- birlik
- unity, oneness; accord
- birlik
- assocation
- birlik
- unity; sameness, equality, similarity; union, association, corporation, confederation, alliance; combine; brotherhood, fraternity; unit, force
- birlik
- sameness; identity; equality; similarity
- birlik
- coalescence
- birlik
- establishment
- birlik
- (Hukuk) association, union, aggregate
- birlik
- combine
- birlik
- gild
- birlik
- one lira piece
- birlik
- combination
- birlik
- union; association; corporation; (Askeriye) unit
- birlik
- conference
- birlik
- corps
I served in the intelligence corps.
- Ben istihbarat birliklerinde görev yaptım.
- birlik
- {i} posse
- birlik
- singlenuss
- birlik
- {i} oneness
- birlik
- verein
- birlik
- {i} Solidarity
- birlik
- {i} outfit
- birlik
- brother
I went to school with your brother.
- Erkek kardeşinle birlikte okula gittim.
We must learn to live together as brothers, or we will perish together as fools.
- Erkek kardeşler gibi birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz, ya da aptallar gibi birlikte öleceğiz.
- birlik
- {i} unanimity
- birlik
- {i} guild
- birlik
- formation
- birlik
- bund
- evrensel birlikçilik
- ecumenicalism
- evrensel birlikçilik
- ecumenicism
- evrensel birlikçilik
- ecumenicity