Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
- Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
Marriage is a unity made from love.
- Evlilik sevgiden yapılmış bir birliktir.
The main idea in his speech was unity.
- Konuşmasındaki ana fikir birlikti.
The Union army's supply lines were on the north side.
- Birlik ordusunun ikmal hatları kuzey tarafındaydı.
In the first few hours of the battle, Union forces were winning.
- Savaşın ilk birkaç saati içinde, Birlik güçleri kazanıyorlardı.
Our forces occupied the city.
- Birliklerimiz şehri ele geçirdi.
Special forces might do a lot of things that regular troops wouldn't do Like torture? I won't answer this question
- Özel kuvvetler düzenli birliklerin yapmayacağı birçok şeyi yapabilir İşkence gibi mi? Bu soruya cevap vermeyeceğim.
With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company.
- Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi.
Tom is no longer with the company.
- Tom artık şirket ile birlikte değil.
Tom is swimming with his kids in the pool.
- Tom, çocuklarıyla birlikte havuzda yüzüyor.
He is commander of our troops.
- O, bizim birliklerin komutanıdır.
British troops held that area.
- İngiliz birlikleri o alanı zorla işgal ediyorlar.
The United Nations sent troops to intervene in the conflict.
- Birleşmiş Milletler, anlaşmazlığa müdahale etmek için birlik gönderdi.
Unity is better than money.
- Birlik paradan daha iyidir.
Fadil discovered the car with Layla's dead body inside.
- Fadıl arabayı içinde Leyla'nın cesediyle birlikte buldu.
Dan's body was found in a well with fifty stab wounds.
- Dan'in cesedi elli tane bıçak yarasıyla birlikte bir kuyu içinde bulundu.
She was supposed to attend the party with him.
- Onunla birlikte partiye katılması gerekiyordu.
To our surprise, Tom came to our party with Mary.
- Sürpriz oldu, Tom partimize Mary ile birlikte geldi.
Tom and I roomed together in college.
- Tom ve ben üniversitede birlikte kaldık.
We went to college together.
- Birlikte üniversiteye gittik.
I served in the intelligence corps.
- Ben istihbarat birliklerinde görev yaptım.
We must learn to live together as brothers, or we will perish together as fools.
- Erkek kardeşler gibi birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz, ya da aptallar gibi birlikte öleceğiz.
Two brothers went to travel together.
- İki erkek kardeş birlikte seyahat için gitti.