Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
- Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
The main idea in his speech was unity.
- Konuşmasındaki ana fikir birlikti.
Unity is better than money.
- Birlik paradan daha iyidir.
The Union army's supply lines were on the north side.
- Birlik ordusunun ikmal hatları kuzey tarafındaydı.
In the first few hours of the battle, Union forces were winning.
- Savaşın ilk birkaç saati içinde, Birlik güçleri kazanıyorlardı.
In the first few hours of the battle, Union forces were winning.
- Savaşın ilk birkaç saati içinde, Birlik güçleri kazanıyorlardı.
Special forces might do a lot of things that regular troops wouldn't do Like torture? I won't answer this question
- Özel kuvvetler düzenli birliklerin yapmayacağı birçok şeyi yapabilir İşkence gibi mi? Bu soruya cevap vermeyeceğim.
Marriage is a unity made from love.
- Evlilik sevgiden yapılmış bir birliktir.
The United Nations sent troops to intervene in the conflict.
- Birleşmiş Milletler, anlaşmazlığa müdahale etmek için birlik gönderdi.
Fadil discovered the car with Layla's dead body inside.
- Fadıl arabayı içinde Leyla'nın cesediyle birlikte buldu.
Dan's body was found in a well with fifty stab wounds.
- Dan'in cesedi elli tane bıçak yarasıyla birlikte bir kuyu içinde bulundu.
Tom is no longer with the company.
- Tom artık şirket ile birlikte değil.
We need a new leader to pull our company together.
- Şirketimizi birlikte çevirmemiz için yeni bir lidere ihtiyacımız var.
He is commander of our troops.
- O, bizim birliklerin komutanıdır.
Make no mistake: we do not want to keep our troops in Afghanistan. We seek no military bases there.
- Yanlış yapmak yok: Biz birliklerimizi Afganistan'da tutmak istemiyoruz. Biz orada askeri üs aramıyoruz.
I served in the intelligence corps.
- Ben istihbarat birliklerinde görev yaptım.
Tom is swimming with his kids in the pool.
- Tom, çocuklarıyla birlikte havuzda yüzüyor.
She was supposed to attend the party with him.
- Onunla birlikte partiye katılması gerekiyordu.
I saw Tom and Mary at a party together.
- Tom ve Mary'yi bir partide birlikte gördüm.
Tom lived with his uncle in Boston while going to college.
- Tom üniversiteye giderken amcasıyla birlikte Boston'da yaşadı.
Tom and I used to hang out together when we were in college.
- Kolejdeyken Tom ve ben birlikte takılırdık.
I went to school with your brother.
- Erkek kardeşinle birlikte okula gittim.
We must learn to live together as brothers, or we will perish together as fools.
- Erkek kardeşler gibi birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz, ya da aptallar gibi birlikte öleceğiz.
Additional troops were needed.
- Takviye birliklere ihtiyaç vardı.
He is commander of our troops.
- O, bizim birliklerin komutanıdır.