Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
- Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
Many Eastern religions teach that there is a unity behind the diversity of phenomena.
- Birçok Doğu dinleri olayların çeşitliliği arkasında bir birlik olduğunu öğretir.
The main idea in his speech was unity.
- Konuşmasındaki ana fikir birlikti.
The Union soldiers fought fiercely.
- Birlik askerleri şiddetle savaştı.
In the first few hours of the battle, Union forces were winning.
- Savaşın ilk birkaç saati içinde, Birlik güçleri kazanıyorlardı.
Our forces occupied the city.
- Birliklerimiz şehri ele geçirdi.
In the first few hours of the battle, Union forces were winning.
- Savaşın ilk birkaç saati içinde, Birlik güçleri kazanıyorlardı.
Marriage is a unity made from love.
- Evlilik sevgiden yapılmış bir birliktir.
The main idea in his speech was unity.
- Konuşmasındaki ana fikir birlikti.
Fadil discovered the car with Layla's dead body inside.
- Fadıl arabayı içinde Leyla'nın cesediyle birlikte buldu.
Dan's body was found in a well with fifty stab wounds.
- Dan'in cesedi elli tane bıçak yarasıyla birlikte bir kuyu içinde bulundu.
We need a new leader to pull our company together.
- Şirketimizi birlikte çevirmemiz için yeni bir lidere ihtiyacımız var.
Tom is no longer with the company.
- Tom artık şirket ile birlikte değil.
British troops held that area.
- İngiliz birlikleri o alanı zorla işgal ediyorlar.
Make no mistake: we do not want to keep our troops in Afghanistan. We seek no military bases there.
- Yanlış yapmak yok: Biz birliklerimizi Afganistan'da tutmak istemiyoruz. Biz orada askeri üs aramıyoruz.
I served in the intelligence corps.
- Ben istihbarat birliklerinde görev yaptım.
Tom is swimming with his kids in the pool.
- Tom, çocuklarıyla birlikte havuzda yüzüyor.
I saw Tom and Mary at a party together.
- Tom ve Mary'yi bir partide birlikte gördüm.
She was supposed to attend the party with him.
- Onunla birlikte partiye katılması gerekiyordu.
After I graduated from college, I moved back home and lived with my parents for three years.
- Üniversiteden mezun olduktan sonra, eve geri taşındım ve ebeveynlerimle birlikte üç yıl yaşadım.
We went to college together.
- Birlikte üniversiteye gittik.
We must learn to live together as brothers, or we will perish together as fools.
- Erkek kardeşler gibi birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz, ya da aptallar gibi birlikte öleceğiz.
Today I'll go to the cinema with Tom's brother.
- Bugün Tom'un erkek kardeşiyle birlikte sinemaya gideceğim.
The general inspected the troops.
- General birlikleri denetledi.
Additional troops were needed.
- Takviye birliklere ihtiyaç vardı.