Hope is when you suddenly run to the kitchen like a mad man to check if the empty chocolate cookie box you just finished an hour ago is magically full again.
- Ümit; bir saat önce bitirdiğin çikolatalı çörek kutusunun sihirle tekrar dolup dolmadığını kontrol etmek için çılgın bir adam gibi birdenbire mutfağa doğru koştuğundadır.
If there existed a market for sentences, our grammatical speculations would suddenly make sense.
- Cümleler için bir pazar olsaydı, dil bilgisi spekülasyonlarımız birdenbire anlam bulurdu.
All of a sudden, the lights went on.
- Birdenbire ışıklar yandı.
All of a sudden, he spoke out.
- Birdenbire, o konuştu.
The work can't be done at a moment's notice.
- İş birdenbire yapılamaz.
Hope is when you suddenly run to the kitchen like a mad man to check if the empty chocolate cookie box you just finished an hour ago is magically full again.
- Ümit; bir saat önce bitirdiğin çikolatalı çörek kutusunun sihirle tekrar dolup dolmadığını kontrol etmek için çılgın bir adam gibi birdenbire mutfağa doğru koştuğundadır.
Dewey was suddenly a hero.
- Dewey birdenbire bir kahraman oldu.
Mary's explanations enchanted me and desolated me all at once.
- Mary'nin açıklamaları beni büyüledi ve birdenbire beni üzdü.
It didn't happen all at once.
- Bu birdenbire olmadı.
All at once, I heard a shrill cry.
- Birdenbire, tiz bir çığlık duydum.
Mary's explanations enchanted me and desolated me all at once.
- Mary'nin açıklamaları beni büyüledi ve birdenbire beni üzdü.
All at once, I heard a shrill cry.
- Birdenbire, tiz bir çığlık duydum.
Everything happened all at once.
- Her şey birdenbire oldu.
After a short visit, he suddenly stood up and said he was leaving.
- Kısa bir ziyaretten sonra birdenbire ayağa kalktı ve ayrıldığını söyledi.