birbirine

listen to the pronunciation of birbirine
Турецкий язык - Английский Язык
one another

Tom and Mary depended on one another. - Tom ve Mary birbirine bağlıdır.

The three boys looked at one another. - Üç genç birbirine baktı.

each other, one another
each other

The two brothers smiled at each other. - İki erkek kardeş birbirine gülümsedi.

The two ladies smiled at each other. - İki leydi birbirine gülümsedi.

{f} tally
birbirine bağlamak
concatenate
birbirine bağlanmış
interconnected
birbirine bağlı
cohesive
birbirine girmek
snarl
birbirine uymak
jibe
birbirine bağlama
interlock
birbirine bağlama
(Elektrik, Elektronik,Teknik) hookup
birbirine bağlama
coupling
birbirine bağlamak
twist together
birbirine bağlamak
interconnect
birbirine bağlamak
leashing
birbirine bağlamak
link
birbirine bağlamak
colligate
birbirine bağlanan
interconnected
birbirine bağlanmak
interlock
birbirine bağlanmak
link
birbirine bağlı
allied
birbirine bağlı
close-knit
birbirine bağlı
concomitant
birbirine bağlı
interconnecting
birbirine bağlı olarak
in tandem
birbirine bağlı olma
interdependence
birbirine bağlı olmayan
unconnected
birbirine bağlılık
interdependence
birbirine bağımlı
interdependent
birbirine benzemek
(Dilbilim) take after
birbirine benzer
alike
birbirine benzerlik
uniformity
birbirine dik
(Gıda) orthogonal
birbirine dolamak
interlace
birbirine dolanma
(İnşaat) entanglement
birbirine dolanmak
interlace
birbirine dolaşma
embranglement
birbirine dolaşmak
mat
birbirine düşürmek
play off against
birbirine geçirmek
entwine
birbirine geçirmek
mate
birbirine geçirmek
engage
birbirine geçme
interlock
birbirine geçmek
intertwine
birbirine geçmek
interlace
birbirine girme
fall out with
birbirine girmek
(deyim) go at hammer and tongs
birbirine girmek
(deyim) fight like kilkenny cats
birbirine girmek
(deyim) get up against
birbirine girmek
(deyim) fall out with
birbirine girmek
(deyim) be at hammer and tongs
birbirine girmiş
kinky
birbirine gitmemek
clash
birbirine göre
each other
birbirine göre ayarlama
coordination
birbirine göre ayarlamak
coordinate
birbirine karışmak
jumble
birbirine karıştırmak
confuse
birbirine karıştırmak
alloy
birbirine karıştırmak
mingle
birbirine karıştırmak
intermix
birbirine kenetlenmek
interlock
birbirine komşu
adjacent
birbirine sarmak
intertwine
birbirine sarılmak
intertwine
birbirine sokulmak
nestle
birbirine sokulmak
cuddle
birbirine tutturmak
engage
birbirine uydurmak
match
birbirine uygun olmak
match
birbirine uymak
match
birbirine yaklaşan
converging
birbirine yaklaşmak
converge
birbirine yakın
close
birbirine yakın bulunma
juxtaposition
birbirine yakın koyma
juxtaposition
birbirine yakın koymak
juxtapose
birbirine yakın olma
approximate
birbirine yapışma
coherent
birbirine yapışmak
stick together
birbirine yapıştırmak
stick together
birbirine zıt
by the ears
birbirine dolaşmak
interwind
birbirine karışmak
intermingle
birbirine bağlamak
leash
birbirine benzemek
similar to
birbirine akan
interfluent
birbirine açılan odalar
interconnecting rooms
birbirine açılmak
communicate
birbirine bastırmak
swage
birbirine bağlama
concatenation
birbirine bağlamak
concatenate, interconnect
birbirine bağlantılılık
interconnectedness
birbirine bağlı
synergistic
birbirine bağlı
allied, interconnected, interdependent
birbirine bağlı
close knit
birbirine bağlı
solid
birbirine bağlı
interdependent
birbirine bağlı olaylar dizisi
concatenation
birbirine bağlı olma
(Hukuk) interconnection
birbirine bağlı olmak
interdepend
birbirine bağlı talep
(Ticaret) joint demand
birbirine bağlı yaşlı çift
Darby and Joan
birbirine dayamak
recline
birbirine destek olmak
stick together
birbirine dikmek
seam up
birbirine dikmek
seam together
birbirine dolama
entwining
birbirine dolanmış
raddled
birbirine dolaşmak
intertwine
birbirine dolaşmış
embrangled
birbirine düşmek
to have a falling-out, fall out with each other, start quarreling
birbirine düşürmek
make bad blood
birbirine düşürmek
breed bad blood
birbirine düşürmek
to set (people) quarreling or fighting
birbirine düşürmek
to set at loggerheads, to set sb against sb, to play off against
birbirine ekleme
splice
birbirine eklemek
splice
birbirine geçen
engaging
birbirine geçen
imbricative
birbirine geçirilmiş
enlaced
birbirine geçirme
enlacing
birbirine geçirme
enlacement
birbirine geçirmek
enlace
birbirine geçirmek
to engage, to entwine, to interlace
birbirine geçirmek
lock
birbirine geçirmek
rabbet
birbirine geçirmek
intertwine
birbirine geçirmek
interlace
birbirine geçirmek
dovetail
birbirine geçme
mesh
birbirine geçme
engagement
birbirine geçmek
mesh
birbirine geçmek
to engage
birbirine geçmiş
locked
birbirine geçmiş
lap straked
birbirine geçmiş
lap strake
birbirine geçmiş
lap streaked
birbirine geçmiş
raddled
birbirine geçmiş
intertangled
birbirine geçmiş
interlocked
birbirine geçmiş
lap streak
birbirine girme
snarl up
birbirine girmek
tangle with
birbirine girmek
1. to start (physically) fighting each other, fall upon each other, lay into each other, light into each other. 2. to quarrel bitterly, rip into each other. 3. to crash into each other. 4. to intermingle, become intermingled. 5. to become entangled
birbirine girmiş
in mesh
birbirine gitmeyen
ill matched
birbirine işlemek
interpenetrate
birbirine karışan
confluent
birbirine karışan akarsu
confluent
birbirine karışan görüntü
dissolve
birbirine karışma
intermixture
birbirine karışma
amalgam
birbirine karışmak
intermix
birbirine karıştırma
confusion
birbirine karıştırmak
to confuse
birbirine katmak
snarl
birbirine kenetlemek
interdigitate
birbirine sarıl
twine together
birbirine tesir etme
interplay
birbirine tesir etme
(Hukuk) interaction
birbirine uyar
interchangeable
birbirine uydurma
syntony
birbirine uygun
consentaneous
birbirine uygun çift
a well matched couple
birbirine uymama
mismatch
birbirine uymamak
mismatch
birbirine uymayan
dissociable
birbirine yaklaşmak
close up
birbirine yapışan
agglutinant
birbirine zıt
incompatible
birbirine zıt iki şey
antipodes
birbirine zıt olmak
be poles apart
birbirine çarpmak
knock together
birbirine çok bağlı topluluk
phalanx
birbirine geçmek
engage
birbirine uy
jibe
birbiri
one another

Alan Tate and I looked at one another for a while. - Alan Tate ve ben bir süre birbirimize baktık.

We should try to understand one another. - Biz birbirimizi anlamaya çalışmalıyız.

boks birbirine sarılma
clinch
boks birbirine sarılmak
clinch
tıpkı birbirine benzer
as like as two peas
uydurmak (birbirine)
match
uymak (birbirine)
match
birbiri
each other

These two lines cut across each other at right angles. - Bu iki çizgi birbirini dik açıyla kesmektedir.

We get closer, trying to understand each other, but just hurt each other and cry. - Birbirimizi anlamaya çalışarak yakınlaşırız fakat sadece birbirimizi incitiriz ve ağlarız.

birbirine düşürmek
set against
birbirine düşürmek
play off
birbirine geç
fit together

Tom tried to force the puzzle pieces to fit together. - Tom bulmaca parçalarını birbirine geçirmek için zorlamaya çalıştı.

birbirine kenetlen
bunch up
birbirine uygun
consentient
ayakları birbirine dolaşmak
to stumble over one's own feet
ayaklarını birbirine bağlamak
hobble
ağız burun birbirine karışmak
1. (for one's anger, sadness, or fatigue) to show in one's face. 2. (for one's face) to be battered and bruised
birbiri
each other, one another
birbiri
{f} interconnected

Everything is interconnected. - Her şey birbirine bağlıdır.

Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected. - Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.

birbirine düşürmek
set at odds
birbirine geçmek
{f} lock
birbirine geçmek
{f} imbricate
birbirine geçmek
(Fiili Deyim ) fit together
birbirine geçmiş
engaged
birbirine girmek
engage
birbirine uygun
consistent
birbirine uygun
harmonious
dişleri birbirine geçmek
tooth
el ve ayaklarını birbirine değdirme
(buz pateni) spread-eagle
genetik olarak birbirine bağlı canlı
ally
kol ve ayak bileklerini birbirine bağlamak
spread-eagle
ortalıkı birbirine katmak
to put everybody in a state of alarm and confusion; to stir up a ruckus
ortalığı birbirine katmak
to turn the place upside down
ortalığı birbirine katmak
send things flying
saç sakal birbirine karışmış
(someone) whose hair and beard are long and unkempt; (someone) who looks very unkempt
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение birbirine в Турецкий язык Турецкий язык словарь

BiRBiRi
Biri diğerinin yanı sıra
BiRBiRi
Karşılıklı olarak biri ötekini, öteki de onu: "O zaman on dört paşa, büyük, hudutsuz bir hayret içinde İzzet Paşa'nın, sonra da birbirlerinin yüzüne baktılar."- N. S. Örik
birbiri
Karşılıklı olarak biri ötekini, öteki de onu
birbirine
Избранное