bilgilik

listen to the pronunciation of bilgilik
Турецкий язык - Английский Язык
encyclopedia
encyclopaedia ansiklopedi
bilgi
information

Get me all the information you can on this matter. - Bu konuyla ilgili alabildiğin tüm bilgiyi bana getir.

The social worker was asked to follow up the information about the Stevenson family. - Sosyal görevliden Stevenson ailesi hakkındaki bilgiyi takip etmesi istedi.

bilgi
{i} data

The data is often inaccurate. - Bilgi çoğunlukla yanlıştır.

Data can be transmitted from the main computer to yours, and vice versa. - Bilgi ana bilgisayardan sizinkine aktarılabilir, ve tam tersi.

bilgi
{i} knowledge

I don't have much knowledge of physics. - Fizik hakkında çok fazla bilgim yok.

Traveling makes people knowledgeable. - Seyahat, insanları bilgili yapar.

bilgi
instruction

I have attached instructions on how to use FTP to access our files. - Dosyalarımıza giriş için FTP'nin nasıl kullanılacağına dair bilgileri ekledim.

A computer program is a list of instructions that tell the computer what to do. - Bir bilgisayar programı bilgisayara ne yapacağını söyleyen bir talimatlar listesidir.

bilgi
advice

She gave me advice as well as information. - O, bilginin yanı sıra bana tavsiye verdi.

The more information you give me, the better the advice I can provide you. - Bana ne kadar fazla bilgi verirseniz size o kadar daha iyi tavsiye verebilirim.

bilgi
know-how
bilgi
science

I'm an eighth-grade science teacher in Boston. - Boston'da sekizinci sınıf fen bilgisi öğretmeniyim.

I was a science teacher. - Fen bilgisi öğretmeniydim.

bilgi
(Bilgisayar) quote
bilgi
(Bilgisayar) more info

We need more information. - Daha fazla bilgiye ihtiyacımız var.

Please send us more information. - Lütfen bize daha fazla bilgi gönderin.

bilgi
understanding
bilgi
(Argo) drum
bilgi
(Bilgisayar) cc
bilgi
learned

We learned about that from reliable sources. - Güvenilir kaynaklardan onun hakkında bilgi edindim.

No one is so learned that he can know all things. - Hiç kimse çok bilgili değil ki her şeyi bilebilsin.

bilgi
(Bilgisayar) help

This information may help you find a cure. - Bu bilgi bir şifa bulmana yardımcı olabilir.

I believe you have information that can help us. - Bize yardım edebilecek bilgiye sahip olduğuna inanıyorum.

bilgi
(Bilgisayar) informative

This is a very informative article. - Bu çok bilgilendirici bir yazı.

bilgi
news

You want more information about our activities? Subscribe to our newsletter. - Bizim faaliyetleri hakkında daha fazla bilgi ister misiniz? Bültenimize abone olun.

I read the newspaper to keep myself informed. - Kendimi bilgilendirmek için gazete okurum.

bilgi
(Felsefe) cognition
bilgi
(Bilgisayar) prompt
bilgi
cognisance
bilgi
input
bilgi
(Bilgisayar) informational
bilgi
aviso
bilgi
letter

The letter informed her of his death. - Mektup onun ölümüyle ilgili onu bilgilendirdi.

He was able to get the information by reading the letter. - Mektubu okuyarak bilgi edinebildi.

bilgi
enlightenment
bilgi
cognizance
bilgi
steer

That car dealer gave me a bum steer when he told me this used Toyota was in good condition. - O araba satıcısı bu kullanılmış Toyota'nın iyi durumda olduğunu söylediğinde bana yanlış bilgi vermiş.

bilgi
reprint
bilgi
report

I'd like to add some information to my report. - Raporuma bazı bilgiler eklemek istiyorum.

The suspect reportedly stole computers. - Söylendiğine göre sanık bilgisayarları çalmış.

bilgi
word

I don't think that's a real word. - Bunun gerçek bir bilgi olduğunu sanmıyorum.

Is there any word on Tom's condition? - Tom'un durumu hakkında bir bilgi var mı?

bilgi
lore
bilgi
fact

Did he acquaint you with the facts? - Size gerçeklerle ilgili bilgi verdi mi?

Mary pretended to be working on her computer, but in fact she was eavesdropping on the conversation. - Mary bilgisayarında çalışıyor gibi davrandı ama aslında o, konuşmaya kulak misafiriydi.

bilgi
snippet
bilgi
{i} notice

I'll have to take that question on notice. - Bu soruyu gerekli bilgiyi edindikten sonra yanıtlayacağım.

bilgi
information on
bilgi
knowledge of

He has a good knowledge of Japanese religion. - O Japon diniyle ilgili iyi bir bilgiye sahiptir.

If it hadn't been for Lindbergh's luck and his knowledge of flying, he could never have succeeded in crossing the Atlantic. - Lindbergh'in şansı ve uçuş bilgisi olmasaydı, Atlantiği geçmeyi asla başaramazdı.

bilgi
ınformation
bilgi
griff
bilgi
learning

Learning and cherishing data are not just the domain of Jewish people. - Bilgiye değer verip öğrenmek Yahudilerin tekelinde değildir.

The hardest part of learning a language is knowing the vocabulary by heart. - Dil öğrenmenin en zor kısmı kelime bilgisini ezberlemektir.

bilgi
knowledge, learning; information
bilgi
inside dope
bilgi
gleanings
bilgi
acquaintance

I have a nodding acquaintance with him. - Onunla ilgili çok az bilgim var.

bilgi
griffin
bilgi
intelligence

Intelligence and knowledge are two independent things. - Zeka ve bilgi iki ayrı şeydir.

If you sign up to Facebook, your information will be sent to intelligence agencies. - Facebook'a üye olursanız, bilgileriniz istihbarat örgütlerine gönderilecektir.

bilgi
info

I want specific information. - Özellikli bilgi istiyorum.

The information presented in Kelly's paper on color coordination is seen to be of use in building up an alternative theory. - Renk koordinasyonu ile ilgili Kelly'nin raporunda sunulan bilginin alternatif bir teori oluşturmada faydalı olacağı anlaşilmaktadır.

bilgi
instructions

A computer program is a list of instructions that tell the computer what to do. - Bir bilgisayar programı bilgisayara ne yapacağını söyleyen bir talimatlar listesidir.

I have attached instructions on how to use FTP to access our files. - Dosyalarımıza giriş için FTP'nin nasıl kullanılacağına dair bilgileri ekledim.

bilgi
savvy
bilgi
gen

I was impressed by the general knowledge of Japanese students. - Japon öğrencilerinin genel kültür bilgisinden etkilendim.

Fully automatic story generation remains an unsolved problem for computer scientists. - Tam otomatik hikaye üretimi bilgisayar bilim adamları için çözülmemiş bir sorun kalmaya devam etmektedir.

bilgi
conveyance
bilgi
dope
bilgi
information; data
bilgi
line
bilgi
know how

Do you know how to use a computer? - Bir bilgisayarı nasıl kullanacağını biliyor musun?

Do you know how to use a personal computer? - Kişisel bir bilgisayarı nasıl kullanacağınızı biliyor musunuz?

bilgi
info , information
bilgi
knowhow
Турецкий язык - Турецкий язык
Ansiklopedi
Bilgi
haber
Bilgi
malümat
Bilgi
malûmat

Yeterince malumatımız yok. - Yeterli bilgimiz yok.

bilgi
İnsan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütününe verilen ad, malumat. Öğrenme, araştırma veya gözlem yolu ile elde edilen gerçek, malumat, vukuf: "Babası, önce ona, Mazlume ve ailesi hakkında birçok bilgi vermişti."- H. E. Adıvar. İnsan zekâsının çalışması sonucu ortaya çıkan düşünce ürünü, malumat, vukuf
bilgi
Bilim
bilgi
Genel olarak ve ilk sezi durumunda zihnin kavradığı temel düşünceler, malumat
bilgi
İnsan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütününe verilen ad, malûmat
bilgi
Kurallardan yararlanarak kişinin veriye yönelttiği anlam
bilgi
Öğrenme, araştırma veya gözlem yolu ile elde edilen gerçek, malûmat, vukuf
bilgi
İnsan zekâsının çalışması sonucu ortaya çıkan düşünce ürünü, malûmat, vukuf
bilgilik
Избранное