Do you think he made that mistake on purpose?
- Onun bu hatayı bilerek yaptığını mı düşünüyorsun?
I hurt her feelings on purpose.
- Bilerek onun hislerini incittim.
I purposely didn't do that.
- Ben onu bilerek yapmadım.
Tom purposely left the last page blank.
- Tom bilerek son sayfayı boş bıraktı.
She hurt me deliberately.
- O bana bilerek zarar verdi.
Tom deliberately broke the window.
- Tom bilerek pencereyi kırdı.
Tom nodded knowingly.
- Tom bilerek başını salladı.
We aren't born knowing everything.
- Her şeyi bilerek doğmuyoruz.
Yes, I did this intentionally.
- Evet, bunu bilerek yaptım.
Tom intentionally left the last page blank.
- Tom bilerek son sayfayı boş bıraktı.
Tom nodded knowingly.
- Tom bilerek başını salladı.
Although Go is probably the most popular Japanese game in my country, at most only a few university students know it.
- Go büyük ihtimalle benim ülkemdeki en popüler Japon oyunu olsa da o bile bazı üniversite öğrencileri dışında pek bilinmiyor.
Do you know how to play mahjong?
- Mahjong oynamayı biliyor musun?
Everybody knew that she was being pushy.
- Onun saldırgan olduğunu herkes biliyordu.
Everybody knew she could speak English well.
- Onun iyi İngilizce konuşabildiğini herkes biliyordu.
Tom accused Mary of not knowing how to love or how to accept someone's love.
- Tom Mary'yi sevmeyi ya da birinin aşkını kabul etmeyi bilmemekle suçladı.
Knowing is nothing, imagination is everything.
- Bilmek bir şey değildir, hayal gücü her şeydir.
Ken is as tall as Bill.
- Ken Bill kadar uzun boylu.
I invited Ken, Bill and Yumi.
- Ken, Bill ve Yumi'yi davet ettim.
The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
- Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
The firm is known for its high-quality products.
- Firma, yüksek kaliteli ürünleriyle bilinmektedir.