Определение bile в Турецкий язык Английский Язык словарь
- even
She can't even harm a fly.
- O bir sineğe bile zarar veremez.
She is never online, even during her vacation.
- O, tatili sırasında bile asla çevrimiçi değil.
- as well
Nobody can do that as well as I can, not even Tom.
- Kimse bunu benim yapabildiğim kadar iyi yapamaz, Tom bile.
Nobody can do that as well as me, not even Tom.
- Kimse bunu benim kadar iyi yapamaz, Tom bile
- even if
You must do the work, even if you do not like it.
- Sevmeseniz bile, işi yapmanız gerekir.
I will go even if it rains.
- Yağmur yağsa bile gideceğim.
- even though
Tom can still play the piano even though he doesn't own one now.
- Şu anda kendine ait bir piyanosu olmasa bile Tom hâlâ piyano çalabiliyor.
What do you believe is true even though you cannot prove it?
- Kanıtlayamasan bile neyin doğru olduğuna inanırsın?
- ever though
- at that
Did you even know that you could buy apples at that store?
- O dükkandan elma satın alabileceğini bile biliyor muydun?
I haven't even looked at that yet.
- Ben daha ona bakmadım bile.
- nor yet
- (Tıp) Karaciğerde üretilen ve Safra Kesesinde depo edilen sıvı,Safra. Safra yağlanmamaya ve vücuttaki bozulmuş,çürümüş atıklardan kurtulmaya yardım eder
- already
Tom bought a camera just a couple of days ago, but he's already lost it.
- Tom sadece birkaç gün önce bir kamera aldı fakat çoktan kaybetti bile.
I suppose you've already bought a ticket.
- Sanırım önceden bir bilet aldın.
- very
Even without makeup, she's very cute.
- Makyajsızken bile çok hoş.
It's even very cold in May.
- Mayısta bile hava çok soğuk.
- even; already; even if, even though
- even: Şefik bile gelemedi. Even Şefik couldn't come. Sağır sultanı bile dinlemedi. She didn't even listen to the deaf sultan. Onu yapsan bile bir şey değişmez. Even if you do that it won't change anything
- as much as
- sharpen
Tom sat at the kitchen table, sharpening a knife.
- Tom bıçağı bilerken mutfak masasında oturdu.
If I had eight hours to chop down a tree, I'd spend the first six hours sharpening the ax.
- Bir ağacı devirmek için sekiz saatim olsa, ilk altı saati baltayı bilemek için kullanırım.
- {f} strop
- {f} sharpened
Tom sharpened the knives.
- Tom bıçakları biledi.
Tom sharpened the knives for Mary.
- Tom Mary için bıçakları biledi.
- hone
Even if you lose lakhs, stay honest.
- Yüz bin kaybetsen bile, dürüst kal.
- not even
He had not even known that she was sick.
- Onun hasta olduğu bile bilmiyordu.
He didn't divulge the information, not even under pain of torture.
- O, işkence acısı altında bile bilgileri açıklamadı.
- bile bile
- knowingly
- bile bile
- on purpose
You did that on purpose, didn't you?
- Onu bile bile yaptın, değil mi?
You're doing it on purpose!
- Bunu bile bile yapıyorsun!
- bile bile
- intentionally
- bile artık
- at that
- bile bile
- purposedly
- bile bile
- apurpose
- bile bile
- deliberately
- bile bile
- wilful
- bile bile
- (Kanun) prepensely
- bile bile
- purposively
- bile bile
- intentional
- bile bile
- with malice aforethought
- bile bile yapılan
- voluntary
- bile bile yapılan
- intentional
- bile olsa
- although
- bile olsa
- even though
- bile acids
- Even acids
- bile değil
- not even a
- Bile Acids
- (Tıp) Safra ile çalışan ve Karaciğerde üretilen yağlanmamayı sağlayan asitler
- Bile Ducts
- (Tıp) Safrayı depolanmak üzere karaciğerden Safra Kesesine ve hazımda (Sindirimde) kullanmak üzere İnce Barsaklara taşıyan tüpler(Kanallar).Safra Kanalları
- bile bile
- wittingly
- bile bile
- consciously
- bile bile
- purposely, deliberately, intentionally, knowingly, by design, on purpose, with one's eyes open
- bile bile
- by design
- bile bile
- scienter
- bile bile
- purposely
- bile bile zarar vermek istemek
- (deyim) have it in for
- bir dikili ağacı bile olmamak
- Not even a tree planted
- bir damla bile
- not a dreg
- olsa bile
- even if
Even if the villages of this region have been destroyed, their names will never be erased from history.
- Bu bölgenin köyleri yok edilmiş olsa bile isimleri tarihten asla silinmeyecektir.
Even if he is busy, he will come.
- O, meşgul olsa bile gelecek.
- burnu bile kanamamış
- unscathed
- sa bile
- though
- böyle olsa bile
- even so
- iken bile
- even as
- bile bile
- advisedly
- bile bile
- maliciously
- bile bile
- designedly
- bile bile
- flagrantly
- düşüncesi bile
- Even thought
- kılı bile kıpırdamadan
- Without a tremor
- umurunda bile değil
- not care
- Common Bile Duct
- (Tıp) Karaciğerden İnce barsağa Safra taşıyan Kanal. Müşterek Safra Kanalı
- Common Bile Duct Obstruction
- (Tıp) Genelde Safra taşlarının yol açtığı Safra Kanalı Tıkanması
- aklımın köşesinden bile geçmez
- I will be damned if
- aklının köşesinden bile geçmeme
- no concept of
- bekleme durumunda bile
- even at standby state
- bile bile
- flagrant
- bile bile
- knowing
How do you sleep at night knowing what you've done?
- Ne yaptığını bile bile geceleri nasıl uyuyorsun?
- bile bile
- witting
- burnu bile kanamadan
- with a whole skin
- burnu bile kanamadan
- in a whole skin
- burnu bile kanamadan kurtulmak
- escape uninjured
- burnu bile kanamadan kurtulmak
- escape unhurt
- burnu bile kanamadan kurtulmak
- escape unharmed
- dişinin kovuğuna bile gitmemek/dişinin kovuğunu doldurmamak
- (for food) not to be enough to satisfy one
- dünya (Peygamber) Süleyman'a bile kalmamış
- (Atasözü) No man can live forever
- fazla bile olmak
- rate high with smb
- hiç de bile
- like hell
- iplemem bile
- I don't give a fuck! [sl.]
- iplemem bile
- i don't care two hoots
- işten (bile) değil!
- (Konuşma Dili) It's very easy
- kargalar bile güler
- it's enough to make a cat laugh
- karıncayı bile incitmemek/ezmemek
- not to hurt an ant, to be very tenderhearted
- karıncayı bile incitmez
- would not hurt a fly
- karıncayı bile incitmez
- would not harm a fly
- kötü adamın bile hakkını vermek
- give the devil his due
- kılını bile kıpırdatmamak
- to not to turn a hair
- kılını bile kıpırdatmamak/oynatmamak
- not to turn a hair, not to bat an eyelash, to appear completely unmoved
- o zaman bile
- even then
I apologized, but even then she wouldn't speak to me.
- Özür diledim fakat o zaman bile benimle konuşmadı.
You knew it was impossible and even then, you tried.
- Sen onun olanaksız olduğunu biliyordun ve o zaman bile denedin.
- olsa bile
- even so
Even so, you are a human.
- Öyle olsa bile, sen bir insansın.
Even so, the Earth moves!
- Öyle olsa bile, Dünya hareket ediyor!
- olsa bile
- even though
Even though it's a bit cold, let's go swimming.
- Biraz soğuk olsa bile yüzmeye gidelim.
Even though it's small, it's still a great car.
- Küçük olsa bile hala harika bir arabadır.
- olsa bile
- even then
- parmakını bile oynatamamak/kıpırdatamamak
- not to be able to move a muscle (owing to fatigue)
- parmakını bile oynatmamak/kıpırdatmamak
- not to lift so much as a finger (to help)
- parmağını bile kıpırdatmamak
- not to lift a finger, not to raise a finger, not to stir a finger
- parmağını bile oynatmamak
- not to lift a finger
- sağır sultan bile duydu
- (Konuşma Dili) Everybody and his brother's heard about it./Everybody from here to China knows about it
- soluk bile almamak
- (deyim) not to breathe a syllable
- su içene yılan bile dokunmaz
- (Atasözü) It's wrong to attack a person while he's drinking water, even if he is one's enemy
- sıyrık bile almadan
- with a whole skin
- sıyrık bile almadan
- in a whole skin
- tırnakının kiri bile olamamak
- (for one person) to be very inferior to (another), be nothing compared to (another)
- tırnağı bile olamaz
- not a patch on
- yanına bile yaklaşmamak
- not to touch with a bargepole
- yanından bile geçmemiş
- It doesn't have even the slightest connection with .../It doesn't bear even the faintest resemblance to
- yeter ve artar bile
- enough and to spare
- zerre kadar bile değil
- not an iota
- zerresi bile yok
- not a jot
- zırnık bile koklatmamak
- not to give (even) a smallest bit
- çeyreği bile olamaz
- not a quarter as good
- çok bile olmak
- (birine) rate high with smb
- ölüyü bile güldürür
- it's enough to make a cat laugh
- şimdi bile
- still, yet