Otel ücretini ödemek zorundayım.
- Ich muss das Hotel bezahlen.
Kirayı ödemek için gitarımı rehine koydum.
- Ich habe meine Gitarre verpfändet, um die Miete zu bezahlen.
Fakir Japon göçmenler düşük ücretle çalışmaya istekliydiler.
- Poor Japanese immigrants were willing to work for low pay.
Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.
- Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay.
Bugün senin öğle yemeğin için parayı ben ödeyeceğim.
- I'll pay the money for your lunch today.
Kredi kartıyla ödeyebilir miyim?
- Can I pay with a credit card?
Ben kumar için biçilmiş kaftan değilim. Belki sadece şanssızım fakat maaşım için çalışmak daha emin bir şeydir.
- I'm not cut out for gambling. Maybe I'm just unlucky, but working for my pay is more of a sure thing.
Son zamanlarda, ona maaş çekini zamanında vermiyorlar.
- Recently, they have not been giving her her paycheck on time.
Babamın borcunu ödemekten berat edildim.
- I was absolved from paying my father's debt.
Tom arabasını yanlış yere park ettiği için ceza ödemek zorunda kaldı.
- Tom had to pay a fine because he parked in the wrong place.
Bir otel odasına dünya kadar para vermek istemiyorum.
- I don't want to pay through the nose for a hotel room.
Aşk için ödediğimiz bedel bu.
- It's the price we pay for love.
Bedelini ödemek zorundasın.
- You have to pay the price.
Faturayı ödemediği için suyu kestiler.
- They shut his water off because he didn't pay the bill.
Ödeme yapmadan restorandan ayrıldı.
- He left the restaurant without paying.
A man of wealth has to pay a lot of income tax.
- Ein Reicher muss eine hohe Einkommenssteuer bezahlen.
I'll pay with travelers' checks.
- Ich werde mit Reiseschecks bezahlen.