Kirayı ödemek için gitarımı rehine koydum.
- Ich habe meine Gitarre verpfändet, um die Miete zu bezahlen.
Bu saat için en az 1,000 dolar ödemek zorunda kaldım.
- Ich musste für diese Uhr nicht weniger als 1000 Dollar bezahlen.
Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
- Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
Saatlik ücretin ne kadar?
- How much is your hourly pay?
Onun için ne kadar ödedin?
- How much did you pay for him?
Hey! Scott! Faturamı öde!
- Hey! Scott! Pay my bill!
Son zamanlarda, ona maaş çekini zamanında vermiyorlar.
- Recently, they have not been giving her her paycheck on time.
İlk maaşın ile ne yapacaksın?
- What are you going to do with your first pay?
Tom, Mary ile birlikte her çıkışında her zaman hesabı ödemek zorunda kalmaktan usandı.
- Tom became tired of always having to pay the bill every time he went out with Mary.
Vergi ödemek her işçinin yükümlülüğüdür.
- It is the obligation of every worker to pay taxes.
Bir otel odasına dünya kadar para vermek istemiyorum.
- I don't want to pay through the nose for a hotel room.
Birisi bedeli ödemek zorunda.
- Someone has to pay the price.
Özgürlük için bedel ödenmeli.
- One must pay for freedom.
Bir sürü insan faturalarını ödeme konusunda endişeleniyor.
- Many people worry about paying their bills.
Onun ödemesi gerektiğini iddia ettim.
- I demanded that he should pay.
You don't have to pay for it, that's for free.
- Dafür musst du nichts bezahlen, das ist kostenlos.
I will pay my debt as soon as possible.
- Ich werde meine Schulden so schnell wie möglich bezahlen.