Bu saat için en az 1,000 dolar ödemek zorunda kaldım.
- Ich musste für diese Uhr nicht weniger als 1000 Dollar bezahlen.
Bir şey ödemek zorunda mıyız?
- Müssen wir etwas bezahlen?
Fakir Japon göçmenler düşük ücretle çalışmaya istekliydiler.
- Poor Japanese immigrants were willing to work for low pay.
Saatlik ücretin ne kadar?
- How much is your hourly pay?
Kredi kartıyla ödeyebilir miyim?
- Can I pay with a credit card?
Onun için ne kadar ödedin?
- How much did you pay for him?
Tom ona ödediğimiz maaşı hak ediyor.
- Tom deserves the salary we pay him.
Maaş altı kişilik bir aile için yeterli değildir.
- The pay is not adequate for a family of six.
Tom arabasını yanlış yere park ettiği için ceza ödemek zorunda kaldı.
- Tom had to pay a fine because he parked in the wrong place.
Babamın borcunu ödemekten berat edildim.
- I was absolved from paying my father's debt.
Bir otel odasına dünya kadar para vermek istemiyorum.
- I don't want to pay through the nose for a hotel room.
Birisi bedeli ödemek zorunda.
- Someone has to pay the price.
Aşk için ödediğimiz bedel bu.
- It's the price we pay for love.
Bir sürü insan faturalarını ödeme konusunda endişeleniyor.
- Many people worry about paying their bills.
O kadar fazla ödemeye param yetmez.
- I cannot afford to pay so much.
A man of wealth has to pay a lot of income tax.
- Ein Reicher muss eine hohe Einkommenssteuer bezahlen.
You don't have to pay for it, that's for free.
- Dafür musst du nichts bezahlen, das ist kostenlos.