The union went out on a strike for an indefinite period.
- Sendika belirsiz bir süre için greve gitti.
She has an indefinite contract.
- Onun süresi belirsiz bir kontratı var.
The uncertainty about the weather has had a definite effect upon the Englishman's character.
- Hava hakkındaki belirsizlik İngilizlerin karakterlerinde belirli bir etkiye sahiptir.
Tom was uncertain how to react.
- Tom'un nasıl tepki göstereceği belirsizdi.
He might possibly say something ambiguous again.
- Muhtemelen tekrar belirsiz bir şey söyleyebilir.
I admit this is an ambiguous answer.
- Ben bunun belirsiz bir yanıt olduğunu kabul ediyorum.
His intentions were unclear.
- Onun maksatları belirsizdi.
It's unclear why Tom isn't here.
- Tom'un neden burada olmadığı belirsiz.
The future of humanity remains undetermined, as it depends on it.
- O ona bağlı olduğu için, insanlığın geleceği belirsiz kalır.
Sounds vaguely familiar.
- Belli belirsiz tanıdık geliyor.
She gave a vague answer.
- O belirsiz bir cevap verdi.
The meaning of this sentence is obscure.
- Bu cümlenin anlamı belirsiz.
His thesis doesn't make sense. To begin with, its theme is obscure.
- Onun tezi bir anlam ifade etmiyor. Öncelikle onun teması belirsiz.
The date of the party is still up in the air.
- Partinin tarihi henüz belirsiz.
The cause of Tom's death is still shrouded in mystery.
- Tom'un ölüm nedeni hâlâ belirsiz.
The origins of these people is shrouded in mystery.
- Bu insanların kökenleri belirsizdir.
An irregular galaxy has an undefined shape and is full of young stars, dust, and gas.
- Düzensiz bir galaksi, belirsiz bir şekle sahiptir ve genç yıldızlar, toz ve de gazla doludur.
The boundaries which divide Life from Death are at best shadowy and vague. Who shall say where the one ends, and where the other begins?
- Hayatı ölümden ayıran sınırlar azami karanlık ve belirsizdir. Birinin nerede biteceğini ve diğerinin nerede başlayacağını kim söyleyecek?