Tom was uncertain what to expect.
- Tom'un ne bekleyeceği belirsizdi.
He is uncertain about his future.
- O, geleceği hakkında belirsizdir.
He might say something ambiguous again.
- Tekrar belirsiz bir şey söyleyebilir.
Ambiguous phrases often beget funny interpretations.
- Belirsiz ifadeler sık sık komik yorumlar yaratırlar.
His intentions were unclear.
- Onun maksatları belirsizdi.
Tom's intentions were unclear.
- Tom'un niyetleri belirsizdi.
She has an indefinite contract.
- Onun süresi belirsiz bir kontratı var.
In Esperanto there is no indefinite and only one definite article.
- Esperantoda belirsiz artikel yoktur ve sadece bir tane belirli artikel vardır.
The future of humanity remains undetermined, as it depends on it.
- O ona bağlı olduğu için, insanlığın geleceği belirsiz kalır.
The meaning of this sentence is obscure.
- Bu cümlenin anlamı belirsiz.
His thesis doesn't make sense. To begin with, its theme is obscure.
- Onun tezi bir anlam ifade etmiyor. Öncelikle onun teması belirsiz.
The date of the party is still up in the air.
- Partinin tarihi henüz belirsiz.
The cause of Tom's death is still shrouded in mystery.
- Tom'un ölüm nedeni hâlâ belirsiz.
The origins of these people is shrouded in mystery.
- Bu insanların kökenleri belirsizdir.
An irregular galaxy has an undefined shape and is full of young stars, dust, and gas.
- Düzensiz bir galaksi, belirsiz bir şekle sahiptir ve genç yıldızlar, toz ve de gazla doludur.
The boundaries which divide Life from Death are at best shadowy and vague. Who shall say where the one ends, and where the other begins?
- Hayatı ölümden ayıran sınırlar azami karanlık ve belirsizdir. Birinin nerede biteceğini ve diğerinin nerede başlayacağını kim söyleyecek?
Sounds vaguely familiar.
- Belli belirsiz tanıdık geliyor.
He gave me a vague answer.
- Bana belirsiz bir cevap verdi.
Tom looked vaguely embarrassed.
- Tom belli belirsiz mahcup görünüyordu.
Sounds vaguely familiar.
- Belli belirsiz tanıdık geliyor.