bekleyen

listen to the pronunciation of bekleyen
Турецкий язык - Английский Язык
guardant
aspirant
(Bilgisayar) pending
backlog
expectant
(Bilgisayar) pending review
expectanct
waiting

I have a friend waiting for me in front of the library. - Kütüphanenin önünde beni bekleyen bir arkadaşım var.

The room was jam-packed with reporters waiting for the press conference to begin. - Oda basın konferansının başlamasını bekleyen muhabirlerle tıka basa doluydu.

standby
bekleyen istekler
(Bilgisayar) requests pending
bekleyen kişiler
queue
bekleyen veri
(Bilgisayar) dirty data
bekleyen davalar listesine kaydetmek
docket
bekleyen görevler
(Bilgisayar) tasks waiting
bekleyen parçalar
(Ticaret) non-standing parts
bebek bekleyen
expectant
bebek bekleyen kadın
expectant mother
bekle
expect

The math homework proved to be easier than I had expected. - Matematik ev ödevi beklediğimden daha kolay çıktı.

The number of students who were late for school was much smaller than I had expected. - Okula geç kalan öğrencilerin sayısı beklediğimden çok daha azdı.

bekle
hold on

If you hold on a moment, I will get Jane on the phone. - Eğer biraz beklerseniz, Jane'i telefona alacağım.

Can you hold on a little longer? - Biraz daha bekler misiniz?

bekle
hang on

Hang on till I get to you. - Seni alana kadar bekle.

Hang on a minute. I'll call Jimmy. - Bir dakika bekle. Jimmy'yi arayacağım.

bekle
wait

You shouldn't wait here. - Burada beklememen gerekir.

Carlos waited a moment. - Carlos bir müddet bekledi.

bekle
held on
bekle
{f} expected

The math homework proved to be easier than I had expected. - Matematik ev ödevi beklediğimden daha kolay çıktı.

The garden was larger than I had expected. - Bahçe beklediğimden daha büyüktü.

bekle
(Bilgisayar) pause

Tom put the key in the lock and paused a moment before he turned it. - Tom anahtarı kilide taktı ve onu çevirmeden önce bir süre bekledi.

Tom hit the pause button. - Tom bekletme butonuna bastı.

bekle
hold your horses
bekle
(Bilgisayar) waitfor
bekle
(Konuşma Dili) not so fast
çözüm bekleyen
burning
bekle
{f} waiting

He kept me waiting for more than an hour. - O beni bir saatten daha fazla bekletti.

Five patients were in the waiting room. - Bekleme salonunda beş hasta vardı.

bekle
await

Go over there, and await further instructions. - Oraya git ve daha fazla talimat bekle.

Tom is in jail, awaiting trial. - Tom duruşmayı beklerken hapistedir.

bekle
bide

We need to bide our time. - Zamanımızı beklemeliyiz.

We just need to bide our time. - Sadece uygun zamanı beklemeliyiz.

bekle
watch to
bekle
watch for
bekle
wait for

Please wait for me at the station. - Lütfen beni istasyonda bekleyin.

Please wait for five minutes. - Lütfen beş dakika bekle.

bekle
bode
bekle
{f} bided
bekle
{f} biding
bekle
{f} awaited

Maria awaited him, but he did not come. - Maria onu bekledi ama o gelmedi.

bekle
look forward

We always look forward to Tom's annual visit. - Tom'un yıllık ziyaretini her zaman sabırsızlıkla bekleriz.

I'll look forward to it. - Onu sabırsızlıkla bekleyeceğim.

bekle
hold#on
bekle
look#forward
cehennemin kapısını bekleyen üç başlı köpek
Cerberus
hazır bekleyen
in waiting
çocuk bekleyen
expecting
çıkış saatini dört gözle bekleyen kimse
clock watcher
Турецкий язык - Турецкий язык
muntazır
(Osmanlı Dönemi) MÜTERABBIS
bekleyen
Избранное