beklenmeyen

listen to the pronunciation of beklenmeyen
Турецкий язык - Английский Язык
unforeseeable
improbable
unprovided for
unapt
unexpected

For Tom, getting fired was an unexpected shock. - Tom için, kovulmak beklenmeyen bir şoktu.

What an unexpected pleasure! - Ne beklenmeyen bir zevk!

unanticipated
beklenmeyen dosya biçimi
(Bilgisayar) unexpected file format
beklenmeyen hal
(Kanun) frustration
beklenmeyen hal
(Hukuk) imprecision
beklenmeyen kayıp
(Ticaret) unexpected loss
beklenmeyen durma
(Bilgisayar,Teknik) unexpected halt
beklenmeyen durum
unexpected situation
beklenmeyen enflasyon
(Ticaret) unanticipated inflation
beklenmeyen harp
(Askeri) unpremeditated war
beklenmeyen hata
(Bilgisayar,Teknik) graunch
beklenmeyen kar
(Ticaret) unexpected profit
beklenmeyen kar
(Ticaret) windfall profit
beklenmeyen kimlik
(Bilgisayar) unexpected id
beklenmeyen lütuf
godsend
beklenmeyen misafir
unexpected visitor
beklenmeyen nesne
unexpected object
beklenmeyen terslik
(Kanun) contretemps
bekle
expect

You can't expect me to always think of everything! - Her zaman her şeyi düşünmemi bekleyemezsin.

Don't expect too much. - Çok fazla şey bekleme.

bekle
hold on

If you hold on a moment, I will get Jane on the phone. - Eğer biraz beklerseniz, Jane'i telefona alacağım.

Hold on a moment, please. - Biraz bekleyin, lütfen.

bekle
hang on

Hang on a minute. I'll call Jimmy. - Bir dakika bekle. Jimmy'yi arayacağım.

Now, hang on a second. - Şimdi, bir saniye bekle.

bekle
wait

You shouldn't wait here. - Burada beklememen gerekir.

Please wait half an hour. - Lütfen yarım saat bekle.

bekle
held on
bekle
{f} expected

The math homework proved to be easier than I had expected. - Matematik ev ödevi beklediğimden daha kolay çıktı.

The garden was larger than I had expected. - Bahçe beklediğimden daha büyüktü.

bekle
(Bilgisayar) pause

Tom put the key in the lock and paused a moment before he turned it. - Tom anahtarı kilide taktı ve onu çevirmeden önce bir süre bekledi.

Tom hit the pause button. - Tom bekletme butonuna bastı.

bekle
hold your horses
bekle
(Bilgisayar) waitfor
bekle
(Konuşma Dili) not so fast
bekle
{f} waiting

We men are used to waiting for the women. - Biz, erkekler kadınları beklemeye alışığız.

There were five patients in the waiting room. - Bekleme salonunda beş hasta vardı.

bekle
await

Tom is in jail, awaiting trial. - Tom duruşmayı beklerken hapistedir.

Go over there, and await further instructions. - Oraya git ve daha fazla talimat bekle.

bekle
bide

We just need to bide our time. - Sadece uygun zamanı beklemeliyiz.

We need to bide our time. - Zamanımızı beklemeliyiz.

bekle
watch to
bekle
watch for
bekle
wait for

Please wait for thirty minutes. - Lütfen yarım saat bekle.

I'll wait for him for an hour. - Onu bir saat bekleyeceğim.

bekle
bode
bekle
{f} bided
bekle
{f} biding
bekle
{f} awaited

Maria awaited him, but he did not come. - Maria onu bekledi ama o gelmedi.

bekle
look forward

May we look forward to receiving your order? - Siparişinizi almayı dört gözle bekleyebilir miyiz?

We always look forward to Tom's annual visit. - Tom'un yıllık ziyaretini her zaman sabırsızlıkla bekleriz.

bekle
hold#on
bekle
look#forward
beklenmeyen
Избранное